Tam
EskidenYeniye
 

FORUM - SORU MESAJI

Bulunduğunuz bölüm: TARTIŞMA FORUMU > AK Parti'nin kapatılması için darbe girişimi > AK Parti'nin kapatılması için darbe girişimi

Bölümü Açan: Abdullah Harun, aharun@gmx.net
Tarih           : 18 Mart 2008, Salı 05:06

Başlık          : AK Parti'nin kapatılması için darbe girişimi
Açıklama      : AK Parti, seçimden daha yeni çıkılmış, halkn yarısının oyunu almış bulunuyor ve halen iktidarda iken adeta halka meydan okur havası veren bir girişimle kapatılmak isteniyor. Bu hiç normal bir girişim değil. İddianamenin ilk olarak cumhuriyet gazetesine sızması, danıştay davası sürecinde ergenekon yapılanmasının adamı olduğu aşikar hale gelen sanığının ifadeleri ve benzeri saçma delillerin kapatmaya temel alınması, cumhurbaşkanı ve başbakanın da içinde olduğu üst düzey kişilerin hedef alınması, 1960 askeri darbesiyle devrilip yargılanan ve saçma delillerle milletin gözünün içine bakarak göstere göstere asılan Menderes olayının tekrar edilmek istendiği sonucuna kolayca götürüyor. Birkaç gün önce de Danıştay savcısı 1960 darbesini ve idamları savunmuştu. Danıştay, yine şu son bir kaç gün içinde zorunlu din dersi uygulamasına karşı çıkmış, son anayasa değişiklikleriyle YÖK'ün başörtüsü ile üniversitelere girilmesine rektörlerin izin vermesini isteyen genelgesini durdurmuştu. Cumhuriyet gazetesi başyazarının dava açıldığı gün yayınlanmış yazısında yargıtaya gözdağı veren yazısı ve belki de henüz dikkat çekmeyen başka tesadüflerin(!) hemen peşinden dava açıldı. Tüm bunlar elbette tesadüf değil, elbette kod adı ergenekon olan cinayet örgütü kontrgerilla sır değil. Mahkemelere yansıyan Sarıkız kod adlı darbe hazırlıkları sır değil. 27 nisan örtülü darbe girişimi sır değil. Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşanan provokasyonlar, denenen her numaranın arkasındaki güçler sır değil. Eğer akp kapatma davasını da başaramazlarsa geriye tek seçenek kalıyor, fiili bir askeri darbe. Bu çok tehlikeli. Yapmak isteyenleri korkutuyor.


Bu bölüme mesaj yolla-


CEVAP MESAJLARI

Abdullah Harun (Şamil Tayyar - Star),
28 Mart 2008, Cuma 07:37

Öldürtmezseniz namertsiniz! Unutmayın, Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır. 'Anlaşılıyor ki, bu mücadelem, birilerini rahatsız etti. Buradan ilan ediyorum, fotoğrafım yetmez evimin krokisini de verin! Nereden bulacağınızı çok düşünmeyin' Tercüman Gazetesi 2005 yılında 4 ay yazarlık yaptığım, çocukluğumda evimize giren iki gazeteden biriydi. O tarihte inançlı ve idealist insanların yönettiği gazeteydi. Halkın sesi, sivil siyasetin temsilcisi, darbelere ve muhtıralara dirençli bir yapısı vardı. Bugün sahip olduğum demokrasi kültüründe izleri vardır Tercüman'ın.
Allah aşkına bir de bugünkü haline bakın. Neredeyse her gün darbe çığırtkanlığı yapıyor, toplumun temel değerleriyle çatışıyor, çeteleri savunuyor. Bir dönem milliyetçi-muhafazakar kesimin simgesiyken bugün içine düşürüldüğü hale, inanın çok üzülüyorum.
Üzüntüm bununla sınırlı değil. Bu mübarek gazeteye bir 'kara leke' daha sürdüler. 12 Eylül'den önce ülkücülerin isimleri ve adreslerini yayınlayarak sol örgütlere hedef gösteren gazetenin sahibi Doğu Perinçek'i savunmak adına Perinçek usulüne yöneldiler. Ergenekon çetesini deşifre eden yazarlar, 'İşte vuracağınız adamlar bunlar' dercesine terör örgütlerine hedef gösterildi.
Tercüman gazetesinin Ahmet Altan, Fehmi Koru, Ergun Babahan ve şahsımın fotoğraflarını dün sürmanşete yerleştirip 'Kim bunlar?' diye soran, iç sayfada ise 'kara kalemler' olarak tanımlayan haberi iğrençti, bir o kadar tehditkardı.
Neymiş suçum?
Tercüman'daki dünkü habere göre; Ergenekon hakkında en fazla yazıyı yazmışım, Ergenekon operasyonunu 'hayırlı ve çok önemli gelişme' olarak nitelendirmişim, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların bu ülke için çok büyük hizmet verdiklerini ve bu insanlara sahip çıkılması gerektiğini söylemişim, Ergenekon'un darbe planını deşifre etmişim...
Bunun için hedef tahtasına konuyorum ve neredeyse 'öldürülmem' isteniyor.
Sözüm Tercüman okurlarına
Türbanla ilgili kararı veren Danıştay üyelerinin fotoğrafları bir gazetede yayınlandığında 'hedef gösteriyorsunuz' diye ayağa kalkanlar, Danıştay üyesini makamında katleden Alpaslan Arslan'ın otosunda bu gazete kupürü çıktığında gazeteyi hedef tahtasına koyanlar, şimdi sessiz.
Onlar sessiz kalabilirler. Çünkü onlar için sadece kendilerinin hukuku vardır. İlhan Selçuk gözaltına alındığında 'Bu yaşta adam gece yarısı evinden alınır mı?' diye soranlar, ilerleyen yaşı ve hastalığı nedeniyle çişini bile tutmakta zorlanan 83 yaşındaki Salih Kunter pijamasıyla evinden alındığında sessizlerdi.
Hadi, o muhafazakardı.
Ya Vedat Yenerer ya Güler Kömürcü? Gazeteciyse
onlar da gazeteci. Üstelik aynı iddialara muhatap oldular, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındılar. Hatta biri hala cezaevinde. İlhan Selçuk için kıyamet kopartanlar, bu gazeteciler için ağızlarını açmadılar.
Çünkü onlar, yine de farklılardı.
Eminim, Tercüman okurları, bu yaşananları daha iyi anlamaya başlamıştır. Rahmetli Gün Sazak'ı unutacaklarını sanmıyorum. Gazete manşetleriyle kaybettikleri dava arkadaşlarının acısını yüreklerinde yaşıyorlardır. Eminim, bu gazeteyi satın alarak ödedikleri her kuruşun Doğu Perinçek'e 'kalkan' olduğunu, gerçek vatanseverlere 'silah' olarak döndüğünü görüyorlardır.
PKK'lıları Atatürkçü gösterdi
Daha vahimi, Tercüman, tüm çetecileri 'Atatürkçü' ilan etti. Ergenekon haberleriyle Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler hedef haline getiriliyormuş. Sormak lazım, Doğu Perinçek ne zamandan beri Atatürkçü oldu? Teröristbaşı Abdullah Öcalan'la Bekaa Vadisi'nde sarmaş dolaş pozlar veren, bir dönem teröristlere 'gerilla' diyen, PKK eylemlerini 'Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesi' olarak gören, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nı 'Türk ordusunun işgali' olarak nitelendiren kimdi, kimlerdi?
Kusura bakmayın, ben Doğu Perinçek'le aynı safta yer alamam. Kimse de beni aynı safta yer almaya zorlamasın. PKK, benim için bir terör örgütüdür. PKK'ya terör örgütü demeyen Atatürkçü ise ben değilim.
Kusura bakma Tercüman, ben Perinçek'i almayım. Siz, bir dönem başka ülkelerin bayrağını sallayanlarla 'Ergenekon kardeşliği' yapmaya devam edin.
Ben ülkemi seviyorum, bölme çabalarına şiddetle karşı çıkıyorum, çetelerden arındırılmasını istiyorum, herkesin kardeşçe ve barış içinde yaşaması, demokrasiyle yönetilmesi için mücadele ediyorum.
Anlaşılıyor ki, bu mücadelem, birilerini rahatsız etti. Buradan ilan ediyorum, fotoğrafım yetmez evimin krokisini de verin! Nereden bulacağınızı çok düşünmeyin, Ergenekon kardeşliği yaptığınız adamlara sorun, Yargıtay binasının krokisini nasıl çizdilerse, size de çizip versinler. Yayınlamak ise çok kolay. Dün bu becerinizi gösterdiniz.
Öldürtmezseniz namertsiniz! Unutmayın, Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır.  Şamil Tayyar, Star Gazetesi, 28 Mart 2008, http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=149632



Recep Taşkın - Moderatör (Tamer Korkmaz - Y.Şafak),
28 Mart 2008, Cuma 07:20

“Aman Sincan Sanılmasın” manşetini atarak EMASYA kapsamında tankların Çağlayan Meydanı'ndan geçebileceğini ince ince okuyucularına duyurmuşlardı. Tankların geçme ihtimalini seviyorlardı. Perde arkasındaki “Büyük Resim”e tümüyle ulaşıldığını bir kere daha işte buraya yazıyorum! İspatlanmış “Danıştay-Ergenekon” bağlantısını es geçen mahkemeler var diye hiç kimse final hakkında ümitsizliğe kapılmasın… Er ya da geç… Küçük Paşa'nın Ergenekon'u saksıda yetiştiren NeoCon Sevdalısı “Büyükleri”ne de sıra gelecek… Tamer Korkmaz,Yeni Şafak Gazetesi, 28 Mart 2008, Yazının tamamını okumak için tıklayın



Bircan Yıldız - Moderatör (Sabah),
28 Mart 2008, Cuma 05:57

DOĞU PERİNÇEK'İN DOĞRULADIĞI KONUŞMA: "Bu konuşma bütün Atatürkçü aydınlar arasında, bütün Türkiye'de yapılan görüş alışverişlerine bir örnektir. Türkiye Atatürkçü aydını ile ayakta kalacaktır."

Ergenekon'da tutuklanan İP lideri Doğu Perinçek'e sorgusunda bir telefon görüşmesi soruldu. Yaklaşık bir ay önce yapıldığı belirlenen görüşmede Perinçek'i 68'liler Birliği Vakfı Genel Sekreteri Merdan Aslan arıyor Aslan, STK'lar olarak Yargıtay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı ve bir Anayasa Mahkemesi üyesiyle görüşmeler yaptıklarını, bu isimlerin Cumhuriyet konusunda tavizleri olmadığını söylüyor ..

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Erkan Önsel ile 68'liler Birliği Vakfı Genel Sekreteri Merdan Aslan arasında telefon görüşmesindeki ilginç diyaloglar dikkat çekti. Önsel ve Aslan 13 Şubat 2008 günü saat 17.51'de Perinçek'i telefonla arayarak Sivil Toplum Kuruluşları Temsilcisi olarak 5-6 kişilik bir heyetle Yargıtay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı ve bir Anayasa Mahkemesi üyesiyle yaptıkları görüşme hakkında bilgi verdiler. Diyalog şöyle::

Aslan: Son derece emin son derece kararlı konuştular. Merak etmeyin bu iş yani Cumhuriyet kazanımları... Hukuk olarak son derece olumlu yanıt verdiler. Hukuk olarak, hukuk çerçevesinde, yargı olarak sonuna kadar direneceğiz. Kimse merak etmesin. Bu işleri çözeceğiz...
Perinçek: Kim?
Aslan: İkinci bir şey söylerdiler ama...
Perinçek: Bu şey bir Yargıtay Başkanı, diğeri Anayasa?
Aslan: Anayasa Mahkemesi üyesi
Perinçek: Anayasa Mahkemesi başka...
Aslan: Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısı toplantıdan çıkamadı. Onunla görüşemedik. Selma Hanım ile görüştük.
Perinçek: Üye mi?
Aslan: Üye evet... Ondan sonra Yargıtay Başsavcısı ile Yargıtay Başkanı ile görüştük. Hasan Gerçeker. Geçen gün seçildi. Son derece kararlılar. Cumhuriyet meselesinde hiç de tavizleri yok. Bir şey istediler orası çok önemli. 'Siz' dediler, 'Siz bizim her şeyimizle, kitle desteğini, halk desteğini, toplum desteğini oluşturmanız gerekiyor.' Bunu söylediler.
Perinçek: Kim kim gittiniz.
Aslan: CMOK'un dönem sözcüsü avukat Ayten Aydeniz, Mennan vardı, bir de Ankara'dan Suay'da vardı. ADD'den Erkan'la Ali Ercan var.

Telefon görüşmesindeki diyalogların ne anlama geldiğinin sorulduğu Perinçek ifade vermeden önce avukatıyla görüşmek istedi. Perinçek'in böyle bir konuşmayı kabul ettiğini ancak konuşmanın bant çözümünün tamamen ve eksiksiz olarak yapılmasını istediği belirtildi. Diyaloglarla ilgili olarak Perinçek'in ifadesinde özetle, "Bu konuşma bütün Atatürkçü aydınlar arasında, bütün Türkiye'de yapılan görüş alışverişlerine bir örnektir. Türkiye Atatürkçü aydını ile ayakta kalacaktır" diyor. VELİ SARIBOĞA & FERİT ZENGİN'in Haberi, Sabah Gazetesi, 28 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/haber,9B847BACAEDE42CA8B2D4DF94592B554.html



Bircan Yıldız - Moderatör (Ergun Babahan - Sabah),
28 Mart 2008, Cuma 05:38

Kararınızı verin ya darbe ya demokrasi, maçanız sıkıyorsa açıkça darbeyi destekleyin. Biz demokrasi çizgisinde duracağız. Bu kimin iddianamesi! Ortada bir partinin, iktidar partisinin kapatılmasına yönelik bir iddianame var.
İddianame yazılmadan önce çeşitli merkezlere ya servis edilip görüş alınmış ya da iddianameyi belli merkezler hazırlamış. İddianame hukuken sakatlıklarla yüklü. Mesela Danıştay saldırısı iktidar partisiyle ilişkilendirilmiş ama aynı saldırı aslında Ergenekon çetesiyle bağlantılı. Sadece o değil, bu iddianame Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimlerindeki senaryonun bir parçası gibi görünüyor. Bu senaryoya katkıda bulundukları için gözaltına alınanlar basın özgürlüğü kahramanı ilan edilebiliyor. Kaos kaos diyerek Türkiye'yi kaos ortamına sürükleyenler şimdi kenara çekilip, oluşmasına büyük katkıda bulundukları kaos ortamının çözümünü istiyorlar. 28 Şubat benzeri bir ortam. O zamanda büyük sermaye devreye Yalım Erez gibi isimleri sokmaya çalışmış ve çuvallamıştı. Şimdi aynı merkezler manşetlerinden yeni isimleri pazarlamaya çalışıyor. Çalışacaklar. Çünkü bunlar mermer kafalı. Her yaptıklarının duvara tosladığını görmüyorlar. Ne yaptılarsa, affedersiniz ama popo üstü oturdular. Cumhurbaşkanı seçtirmemeye kalktılar, kaybettiler. "Gül olmasın" dediler yine kaybettiler. AK Parti'yi yüzde 30'larda tutmak istediler, yine beceremediler.
Beceremezler. Çünkü arkalarında halk desteği yok. Yaptıklarının demokrasi veya laiklik mücadelesi olduğuna herkesin inandığını sanıyorlar. Oysa biz onun inşaat izni, enerji işi falan olduğunu biliyoruz, halk da biliyor. Onlar, kaybeden sınıf. Bütün stratejilerini devletin kaynaklarından avanta dağıtımı üzerine kurmuşlar. Şimdi bu sistemin bittiğini görüyorlar ve deliriyorlar. Gözleri o kadar kör ki, AK Parti'nin kapatılmasının bile Türkiye'de siyasi gerçeği değiştirmeyeceğini göremiyorlar. Mahkeme, kapatma kararı verdi diyelim, ne olacak sanıyorsunuz, sizin başbakan adayınız sağduyu adına partinin başına mı geçecek sanıyorsunuz. Öyle bir algınız varsa, zeka düzeyinizden şüphe ederim. Kararınızı verin ya darbe ya demokrasi, maçanız sıkıyorsa açıkça darbeyi destekleyin. Biz demokrasi çizgisinde duracağız. Ergun Babahan, Sabah Gazetesi, 28 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/babahan.html



Bircan Yıldız - Moderatör (Emre Aköz - Sabah),
28 Mart 2008, Cuma 05:31

Kanının son damlasına kadar. AKP kapatma davasından kendini kurtarmalı. Bunu yapabilmek için her türlü hukuki ve siyasi yola başvurmalı. Bu yönde çaba gösterirken " ama bu etik değil " ya da " şık olmadı " gibi sözlere aldırmamalıdır. MHP ile mi anlaşacak? CHP ile mi kapışacak? Anayasayı ve yasaları mı değiştirecek? Avrupa Birliği'nden ya da ABD'den destek mi sağlayacak? Her yolu denemeli. Bunu niye söylüyorum?
Önce genel sebepler:
- Elbette hiçbir parti kapanmak istemez. Yöneticiler ve üyeler harcadıkları onca emeğin boşa gitmesini istemez.
- Parti sadece "kendisi için" bir örgüt değildir. Aynı zamanda, deyim yerindeyse, ona oy veren milyonlarca kişinin de malıdır.
- Demokratik bir rejimde, doğru dürüst bir hukuk devletinde böyle sudan sebeplerle parti kapatılmaz. Madem bizde kapatmanın kanuni dayanakları var; o halde kanunları değiştirerek demokratikleşmeyi derinleştirmek AKP'nin boynunun borcudur.

En önemli sebepler: Yukarıdaki üç nokta neticede AKP'yi, DTP gibi öteki partileri ve oy verenleri ilgilendirir. Aşağıda yazacağım üç temel sebep ise tüm Türkiye'nin meselesidir.
1) Ekonomi: 2001 krizinin geldiği 2000 yılının Ağustos ayında belliydi. Hatta ANAP'lı Eyüp Aşık, krizi gördüklerini ama tedbir alamadıklarını itiraf etmişti. Niye? Aptal oldukları için mi? Hayır! Karar alamayan üç başlı " koalisyon hükümeti " yüzünden... Mecburen Kemal Derviş'i getirmişlerdi. Şimdi de bir ekonomik krizin yaklaştığı söyleniyor. Bunun güçlü bir tek parti hükümeti tarafından göğüslenmesi gerekiyor.
2) Kürt meselesi: AKP kapanırsa, DTP de sırada demektir. Bu da Kürt vatandaşların yüzde 90'ının partisiz kalması anlamına gelir. Yıllardır terör ve işsizlik sarmalında acı çeken sokaktaki Kürt, böyle bir durumda tam anlamıyla umutsuzluğa düşer; yüzünü Ankara' ya, İstanbul'a değil Kuzey Irak'a döner. AKP'nin kapanması, ayrılıkçıların elini güçlendirir. Kimse " Asker idareyi alır; ülke toparlanır " sanmasın. PKK'yı bu hale getiren 12 Eylül 1980 darbesidir.
3) Avrupa Birliği: Türkiye'nin AB'ye girip girmemesi değil, o yolda yürümesi önemlidir. CHP ve MHP, Avrupa'ya karşı tavır alıyor. AKP kapandığı takdirde AB rüyası da biter. Demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti gibi değerler rafa kalkar. Bu arada ekonominin ne olacağını varın siz hesaplayın.
Özetle: AKP'nin kanının son damlasına kadar direnmesi, ülkenin bütünlüğünü, refahını isteyen herkesin de, kerhen dahi olsa, buna destek vermesi gerekiyor.Emre Aköz, Sabah Gazetesi, 28 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/akoz.html



Recep Taşkın - Moderatör,
27 Mart 2008, Perşembe 10:54

AP Raportörü: "Türkiye'de ordu ve yargıdan oluşan elit tabaka var. TBMM 3'te 2 çoğunlukla (üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasına) karar veriyor fakat uygulanmıyor. Ben dünyada böyle başka bir ülke bilmiyorum. Bunun örneği yok. Yargı bağımsızlığından yanayım. Ama Türkiye'de herkesin güvenebileceği bir yargı maalesef yok." AP'den şok rapor: Türkiye'de siyasi sürece yargı darbesi yapılıyor! Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Hollandalı Hristiyan Demokrat Ria Oomen-Ruijten, ''Türkiye'de herkesin güvenebileceği bir yargı maalesef yok'' dedi. Türkiye'deki son gelişmelere değinen Hollandalı AP Üyesi Oomen-Ruijten, "Ordu ve yargıdan oluşan elit tabakası var. TBMM 3'te 2 çoğunlukla (üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasına) karar veriyor fakat uygulanmıyor. Ben dünyada böyle başka bir ülke bilmiyorum. Bunun örneği yok. Yargı bağımsızlığından yanayım. Ama Türkiye'de herkesin güvenebileceği bir yargı maalesef yok." Zaman Gazetesi, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=670034



Bircan Yıldız - Moderatör (Engin Ardıç),
27 Mart 2008, Perşembe 07:21

Abiniz ufaktan tırsmış gibi sanki. Omurgasıyla, eklem yerleriyle, böbreğiyle dalağıyla falan dimdik ayakta olduğunu söylediler hınk deyicileri, ama bana pek öyle gelmedi... Sanki bir şeyler "kırılmış" içinde. Pabuç fiyatlarının sandığından daha yüksek olduğunu görünce şaşırmış gibi bir hali var. "Konuşmayacağım" deyip sonra da üç gündür bülbül gibi şakımayı hadi bir taktik olarak kabul edelim ama, işin ciddi olduğunu da anlamış gibi görünüyor. Bu sefer pek öyle James Watt'ın buhar makinesine binip kaçmak yok. Öyle olmasaydı, "ortalığı yatıştırmak başbakana düşer" diye alttan almazdı. Aydın Doğan'ın adamlarına düşmez mi mesela? Vahşi saldırıya devam mı etsinler? Yatışır gibi görünüp saldırıyı sürdürmek "omurgalı" bir davranış mı yoksa? "Sivil toplum bilmemnelerinden itidal çağrısı" yaza yaza geçir babam geçir, ha? Alttan alırmış gibi gösterip mi dikleniyor, yoksa diklenmeyi sürdürürmüş gibi yapıp mı geri basıyor?... Tilki değilim ki bileyim!

Ne yatışması yahu? Hani gerilim tırmanacaktı? Plan ve program bunun üzerine kurulmamış mıydı? Hani herkes "hesaplaşmaya hazır" olacaktı? Karşı tarafın da fatura yazmaya elinin kalem tuttuğunu görünce bir daha düşünecekmiş gibi görünüyor. Karşısına aldığı adamın, Adnan Menderes gibi sıkıyı görünce ağlayıp zırlamaya koyulan bir adam olmadığını anladı. Süleyman Demirel gibi şapkasını alıp gidecek bir adam da hiç mi hiç olmadığını gördü (ayrıca bunun şapkası yok, şapka sevmez!) Durup dinlenmesi, nefes alması ve yeni dümenler bulması gerekiyor. Belki kapatma davasının sonunu bekleyecek, belki Ergenekon'dan hamle umacak... Belki de Ergenekon "işinin" daha fazla büyümemesi için dua edecek...

Bu arada bir sürü basın hokkabazı da yangına körükle gitmeyi sürdürsün, onların derdi satış, abinin öyle bir sorunu yok. Abi gazete satmaz, abi devlet kurtarır. Bu kez devlet onu kurtarabilirse ne devlet! Seksen üç yaşına gelmiş adama yapılır mı bu?... Seksen üç yaşına gelmiş adam bunlarla mı uğraşır, diyen yok. Ne bileyim abi, ben yurtdışındaydım, yeni geldim. Aklım ermez. Engin Ardıç, Sabah Gazetesi, 27 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/ardic.html



Abdullah Harun, aharun@gmx.net
27 Mart 2008, Perşembe 07:06

KONTRGERİLLA-ERGENEKON SORUŞTURMASININ NERELERE UZANMASI GEREKTİĞİ ÇOK AÇIK! ORDU, ÜRETİM NUMARALARI BELLİ OLAN VE KENDİSİNE TESLİM EDİLDİĞİ KESİNLEŞEN ELBOMBALARINI İNKAR EDİYOR! Ümraniye'deki bir gecekonduda ele geçirilen ve MKE tarafından üretildikleri belirlenen 18 el bombası sahipsiz kaldı. Operasyonlarda 27 el bombası bulunmuştu. Bunlardan 18 tanesinin MKE yapımı olduğu belirlenmişti. MKE, yaptığı inceleme sonucunda el bombalarının üretim ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı'na teslim tarihlerini rapor haline getirmişti. Bu rapor doğrultusunda soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir yazıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan konuyla ilgili bilgi istedi. İki komutanlık ise savcılığa kendi silah envanterlerinde eksik el bombası bulunmadığını bildirdi.



Recep Taşkın - Moderatör,
27 Mart 2008, Perşembe 06:47

Cunta tasfiye olmadan gerilim düşmez. İlhan Selçuk, 83 yaşında alındığı sorgudan sonra iki mesaj veriyor. Birincisi Ordu'ya; "sizinle uğraşıyorlar" mesajı. Bu mesaj bir destek arayışı. İkincisi Başbakan'a; "uzlaşalım" mesajı. Bu mesaj da cuntacıların bir geri çekilme teşebbüsü; çünkü soruşturma, hedefleri ele geçirmiş. Gerginliği düşürmenin yolu, Ergenekon soruşturmasını varabileceği her yere götürmek. "Gerginlik çıkar" korkusu ile suçlular ortalığa salınırsa, eninde sonunda üstünü örttüğünüz gerginlik daha fena bir şekilde karşınıza çıkacaktır. Gerilimi elbette düşürelim. Gerilimi çıkartanlara bedelini ödeterek. Bir daha ülkeyi ve devleti batırmak pahasına gerilim peşinde koşacaklarda mecal bırakmayarak. Mümtaz’er Türköne, Zaman Gazetesi, 27 Mart 2008, Yazının tamamını okumak için tıklayın



Bircan Yıldız - Moderatör,
27 Mart 2008, Perşembe 04:59

YÜREKLİCE YAZIYORUM, ATATÜRK'ÜN ÖLDÜĞÜ GÜNDEN BERİ TÜRKİYE'Yİ YÖNETEN DERİN DEVLET ÇÖKÜYOR, BİTİYOR. BÜTÜN ÇIRPINIŞLAR, BAĞRIŞMALAR BU YÜZDEN. TEKRAR SÖYLÜYORUM BELKİ FARKINDA BELKİ DEĞİL. 'BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE'NİN UMUTSUZ VE ÇARESİZ TALİHİNİ DEĞİŞTİRİYOR. ÇÜNKÜ GÖRÜNMEYEN GERÇEK İKTİDARINI YANİ DERİN DEVLETİ ÇÖKERTİYOR. ‘Derin devlet’ çökerken 'uzlaşalım' diyor. Dün akşam yine hayretler içinde izledim büyük hukuk prof'ları, genel yayın müdürlerini, köşe yazarlarını, emekli politikacı ve diplomatları... İki metre önlerini görebiliyorlar. Ama sokaktaki vatandaş çok daha ileride... Her şeyi görüp, anlıyor. Günlerdir bekledim 'CHP lideri Deniz Baykal'ın deşilmesini... 'Baykal' 'AKP kendi derin devletini yaratıyor' derken bir derin devlet olduğunu kabul ediyordu. Bu iddianın üzerine sadece 'Başbakan Erdoğan' biraz gitti ama yeterince bastırmadı. Oysa o cümle 'Türkiye Cumhuriyeti'ni anlatıyordu.

Atatürk'ten sonraki Türkiye'nin özeti idi. Ulu Önder'in Cumhuriyeti emanet ettiği kişilerin içyüzünü gösteriyordu. O kişiler ki 84 yılda Türk halkını işte bu noktaya getirdiler. Çünkü Türk halkı uyanırsa böyle tatlı para kazanamazlardı, böyle 'büyük adam' olamazlardı. Türk halkını, işlerine gelmediği için çağdaş yapmadılar, 'ötekiler' diye aşağıladılar, varoşlarda hapsettiler. Sadece seçim zamanı memleketin efendisi yaptılar, camilere gidip 'Allah' adını kullanarak oy dilendiler. İşçinin, köylünün hakkını arayan üniversiteli duygusal gençleri iple astılar. 'Aman gençler komünist olmasın' diye her semte İmam-Hatip Okulu açtılar devleti ekonomiyi ele geçirip, yıllarca istediklerini yaptılar.

Halkı fakirlikten sürünen Türkiye'de 150 tane milyar doları olan kişi yarattılar. Şimdi paçaları tutuştu, panik içinde, Amerikan Doları'ndaki sallanmaya bakıp bakıp uzlaşalım! diyorlar. Ancak ileri gören, akıllı gözler bunu görür. Sağdan soldan gelen saçma sapan çatlak seslere kulağını kapatır. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' farkında mı acaba? İkinci cumhuriyetin temelini atıyor.

Bu temel Turgut Özal'ın yaptığı gibi sadece bir kesimi ilgilendirmiyor. Devrim değil, temizlik değil, halının altına saklanan çöplerin ortaya çıkarılması. Yüreklice yazıyorum, Atatürk'ün öldüğü günden beri Türkiye'yi yöneten derin devlet çöküyor, bitiyor. Bütün çırpınışlar, bağrışmalar bu yüzden. Tabii ellerine her zaman olduğu gibi Atatürk resimlerini aldılar. Devrimlerinin ana gayesini halka kasıtlı olarak anlatmadıkları Atatürk'ten başka sığınacakları ne var ki... Pardon bir de 'Eyvah irtica geliyor, Türkiye ve laik Cumhuriyet elden gidiyor' diye bağırmaktan başka. Onlar da biliyor, üçbeş yıl sonra şimdi kavgası yapılan tüm toplumsal detayların kendi kendine yok olacağını. Birleşen dünyada bunların hiç görülmeyeceğini... Ama onların gücü biterse bir daha geri gelir mi?

Tekrar söylüyorum belki farkında belki değil. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin umutsuz ve çaresiz talihini değiştiriyor. Çünkü görünmeyen gerçek iktidarını yani derin devleti çökertiyor. Her gün bir başka köşede. Bazen büyük hamle, bazen küçük bir detay ile. O TV'lerde ağlayıp sızlayanlara bakın. Hepsi köşeyi dönmüş kişiler. Derin devletin çöktüğünü nasıl mı anlıyorum? Bakın uzlaşma çağrılarına... Medya ağaları iki gün önce yerden yere vurdukları Başbakan'a 'sağduyu' demeye başladı. Tetikçi gazetecileri her yerde Anayasa Mahkemesi'ne zarf atmaya başladı. Aylardır işçi ve memuru sokaklara döküp, ekonomik istikrarı yok etmeye uğraşan, güya emekçinin yanında savaşan sendika ağaları da 'Türkiye Odalar Birliği'ne sığındı. Her zaman 'Türkiye'yi biz idare ederiz' derken, Anadolu kaplanlarının yükselişine çok bozulup AKP düşmanı olan TUSİAD bile sendikalarla görüşmeye başladı. Ellerinde Türk Bayrağı, akıllarında Anayasa Mahkemesi'ndeki Yargıtay dosyası ile uzlaştırıcı rolü oynuyorlar. Sağduyu diyerek çaktırmadan şantaj yapıyorlar. Her biri kaybettiğini hissetti, kaybedecek bir şeyi olmayan Türk halkından iyice korkmaya başladılar. Top şimdi Başbakan'da.

Uzlaşma tuzağına düşecek mi, yoksa panik içindeki derin devleti kurutacak mı? Masonlar'ın, devleti her konuda ele geçiren sabetayları saadet halkasını koparacak mı? Bodrum, Kaş, Göçek'teki yazlık evlerinden veya Boğaz'daki yalılarında işçiye, köylüye (!) akıl veren beylerin güçlerini bitirecek mi? Bu beyler ki... İstediklerini yıllarca İstanbul Üniversitesi'nde rektör yaptılar, İstanbul'a Vali, Emniyet Müdürü yaptılar. Hayatı İstanbul'da Bebek Otel Bar'ında, Caddebostan Büyük Kulüp'te geçen Baştabipler, Başsavcılar, Milli Eğitim Müdürleri'ni seçtiler. Futboldaki mafya bile onların eseri. Kimi, kimi kullanarak neden başkan seçti? Bilmiyor muyuz? Ankara'daki tüm bürokratlar kimin devamı?

Derin devletin haberi olmadan imza atabildi mi? Size çok küçük bir örnek. Bu ülkede devlet memuruna maaş, çalışan işçinin maaşından kesilen vergi ile saplanır. Ama işçi yıllarca SSK hastanelerinde süründü, devlet memuru ise Emekli Sandığı sayesinde devlet hastanesinde. Sanki işçi bu devletin vatandaşı değil. Eee AKP de kaşınmış hani... Derin devlet o kadar derin ki oooo nerelere dek giriyor, yazmaya elim varmıyor. 'CHP lideri Deniz Baykal' işte bunu söylüyordu. 'AKP kendi derin devletini kuruyor' derken yıllardır kendi partisini bile yöneten derin devleti savunuyordu.

AKP kendi kadrosunu uygun yerlere yerleştirince 'devlet ele geçiyor, irtica geliyor' oluyor. Ama eski sistem halkı ve devleti soymaya, kandırmaya devam ederse adı demokrasi oluyor. Hiç korkmayın. Bunlar geçecek, bitecek. Geçiş dönemi yaşıyoruz. Yeter ki Başbakan'ı yanındaki beyin takımı aldatmasın. Bu panik içinde bakın her şey nasıl çözülecek.
Aykut Işıklar, Bugün Gazetesi, 27 Mart 2008, http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziID=20601



Recep Taşkın - Moderatör,
27 Mart 2008, Perşembe 04:34

AK Parti 'Katillerle Kontrgerilla’yla Ergenekon’la daha önce iki kez yaptığı gibi uzlaşmasın!' Uzlaşma... Çok çekici ve çok tehlikeli bir kavram uzlaşma. Böylesine gergin, belirsiz, çatışmalarla dolu bir ülkede “uzlaşma”, bir huzur ve rahatlık müjdesi gibi... Yorgun bir adamın içine uzanacağı yumuşak bir yatak gibi görünüyor.
Ama çok da tehlikeli.
Çünkü o rahatlık karşılığında ne verileceği pek net değil.
Unutmayın ki teslim olmak da bir uzlaşma biçimidir.
Bugünlerde “uzlaşma” sözünü çok sık duyuyoruz, herkes uzlaşma istiyor.
Ama kiminle kim, hangi konuda uzlaşacak pek somut bir şey söylenmiyor.
Ekonomik istikrarı bozmak, darbe yapmak, Kürt sorununu çözümsüzlüğe hapsetmek, Türkiye’yi dünyadan uzaklaştırmak isteyen, çeteleşen bir güç var bir yanda.
“Uzlaşma” denirken, bu güçle uzlaşılması mı söyleniyor?
AKP, o bencil kurnazlığıyla bunu iki kez denedi.
Birincisi Şemdinli’de.
Bir dükkânı bombalarken yakalanan astsubayların arkasındaki gücü soruşturmadı, tam aksine bunu soruşturmak isteyen savcının hayatını kararttı.
İkincisi de Hrant Dink cinayetinde.
Amaçlarının ne olduğu bilinemeyen bazı yazarların ısrarla “mahalle çocuklarının öfkesi” diye açıklamaya çalıştığı bu cinayetin ardında “derin” bağlantılar olduğu daha ilk dakikadan itibaren belliydi.
AKP, bunu aydınlatmaya çalışmadı.
Şimdi cinayetin işlenmeden çok önceden “devlet görevlilerince” bilindiği ortaya çıkıyor.
Bu “bilgi zincirinin” bir albaya kadar uzandığı resmen açıklandı... Bu zincirin devamında ne olduğu da herhalde daha sonra oraya çıkacak.
 
AKP, bu iki olayda “kör kalmayı” kabul ederek “uzlaştı” da ne oldu?
Bu uzlaşma, Türkiye’yi huzura kavuşturdu mu?
Hayır.
Katillerle uzlaşamazsınız çünkü.
Onlarla uzlaşılamaz, onların “suç ortağı” olunabilir ancak.
Üstelik bu “uzlaşma” AKP’yi de kurtarmaya yetmedi.
Başsavcı “kapatma isteğiyle” çıkıverdi ortaya.
 
Eğer “Siz beni kapatmayın, ben çeteleri rahat bırakayım” zemininde yeni bir “uzlaşma” yaparsa, yakın bir gelecekte yeniden başının derde girdiğini görür.
Bundan sonra bir “uzlaşma” şansı yok AKP’nin... Ya teslim olur, kapama tehdidinden kurtulur ama ona “bu düzeni değiştirmesi” için oy verenlerin desteğini kaybeder.
Ve, resmen varlığını sürdürürken ölür.
Ya da bu düzeni değiştirmek ve Türkiye’yi Avrupa Birliği üyesi yapmak için mücadele eder.
AKP hangisini tercih eder, bilemiyorum.
Daha önceki tecrübeler bu partinin yöneticilerinde bir “uzlaşma” eğilimi olduğunu gösterdi... Bir daha denerlerse sonuçlarına da katlanırlar.
Peki, gerilimi sürdürmeli miyiz?
Hep bu sıkıntılı gerginlik içinde mi yaşamalıyız?
Hiç mi uzlaşma olamayacak?
Bence eninde sonunda bir uzlaşma kaçınılmaz olarak gerçekleşecek.
O uzlaşmanın zeminini sadece Türkiye değil, dünya da belirleyecek.
 
Öyle AKP’nin yaptığı gibi anayasa madde madde değişmeyecek, yeni ve sivil bir anayasa hazırlanacak, Kürt sorunu çözümlenecek, devletin içine sızan hukuk dışı çeteler temizlenecek, bir hukuk reformu gerçekleştirilecek, bütün özgürlükler güvence altına alınacak ve Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olacak bir gelişmişlik düzeyine ulaşacak.
Bunun dışında bir uzlaşmaya ne Türkiye’nin ne de dünyanın koşulları izin verir.
 
“Uzlaşır” gibi yaparsınız ama çete, dünyayla bütünleşme ihtimaline bile tahammül etmez, iktidarını halkla paylaşmaz ve gene bela çıkarır.
 
Türkiye, evrensel hukuku bu toplumun bünyesine yerleştirmeden, özgürleşmeden, demokratikleşmeden huzura kavuşamaz.
 
Uzlaşacaksak, buranın yapısını yeniden çatmak, artık bu ülkeyi gelişmiş ülkeler düzeyine çıkartmak, bu ülkede yaşayan herkesin eşit şartlara sahip olduğunu kabul etmek için uzlaşacağız.
Birinin saçına, öbürünün ırkına, diğerinin mezhebine karışılmayacak.
Bu ülkenin efendileri olmayacak.
Burada yaşayan herkes “efendi” olacak.
Ben, ancak böyle uzlaşılabileceğini, ancak böyle huzura kavuşabileceğimizi düşünüyorum.
 

Uzlaşma isteyen herkes bence nasıl bir uzlaşma istediğini açık ve net bir şekilde söylemeli.
Uzlaşma, çok çekici bir söz, biliyorum.
Hepimiz bu gerginliklerden yorulduk, onu da biliyorum.
Ama donmakta olan, buzların arasında hırpalanmış bir adamın uykuya dalması da “huzurlu” bir uzlaşmadır...
Ve bu uzlaşma ölüm getirir.
Amaç buysa...
Gözlerinizi kapatın, buza yatın ve uzlaşın...
Uzlaşmaların en derin ve en kalıcı olanına, sonsuz bir yok oluşa kavuşun.
Ahmet Altan, Taraf Gazetesi, 27 Mart 2008, ahmetaltan111@gmail.com, http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=308980



Recep Taşkın - Moderatör,
26 Mart 2008, Çarşamba 09:31

Ahmet Altan "AKP, tesadüfen bu kavganın içinde. Asıl hedef AKP değil" diyerek kavganın taraflarını açıkladı ve AK Parti'ye kızanların çetelerle uzlaşırsa katil olacağını ima etti...

Oyuna bak...

Cumhuriyet tarihinin en keskin kavgalarından birinin içinden geçiyoruz.
Bu kavgada, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışanlar elbette ellerindeki her silahı kullanıp, her yolu mubah sayacaklar. Ellerindeki her imkânla, özellikle de sahip oldukları medyayla gerçeği saptırmaya çalışıyorlar. Bu kavgayı “laik-dinci” ya da “laik-AKP” kavgası kılığına sokmak için çırpınıyorlar. Aslında bu çarpıtma, kavganın belki de en hassas noktası.

Biz gazete olarak çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, “belli bir gruba” bağlı bir gazetenin ısrarla bizim gazeteyi “dinci” ya da “AKP yanlısı” kategorilere sokmaya uğraşması boşuna değil. O grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar.
Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler. Bizim AKP ile ya da Başbakan ile ilgili eleştirilerimizin bir tanesini bile yayınlayacak cesareti gösteremez onlar.

Peki, niye yapıyorlar bunu?

Çok ciddi bir nedenleri var. Bu kavganın, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş darbeci bir çeteyle demokrasi arasında yaşandığını gözlerden saklamak istiyorlar. En önemli amaçları bu. Bu medya grubu, Ergenekon haberlerini yayınlamamaya özel bir ihtimam gösteriyor. Böyle bir çete yokmuş gibi davranmaya çabalıyor. Çünkü Ergenekon çetesiyle ilgili gerçekleri anlatmaya başladığınız zaman bunun bir “şeriat” ya da “AKP” kavgası olmadığı kendiliğinden çıkıyor ortaya.

Ergenekon, AKP iktidarından çok daha önceden biçimlendirilmiş bir örgüt. Bu çeteyi rahatsız eden, AKP değil. Bu çeteyi rahatsız eden, Avrupa Birliği üyeliği ve genişlemesinden çekindikleri demokrasi. Onlar düzenin eskisi gibi yürümesini istiyorlar.

Düzen değişme eğilimi gösterdiğinde, bunu engelleyebilmek için cinayetler işlemeyi, suikastlar düzenlemeyi, bombalar patlatmayı rahatlıkla göze alıyorlar. Bunların hepsini de yaptılar zaten. Ve, bu çetenin devletin her kurumunda adamı var.

Şimdi teker teker yakalanmaya başlayan bu çeteyi korumak ve onların planladıkları darbeyi hayata geçirmelerine yardımcı olmak için ne yapmak gerekiyor? Onların gerçek amacını saklamak gerekiyor.

Bunu nasıl yapacaklar? Kavganın “AKP”ye karşı yapıldığını söyleyerek bunu “AKP yandaşları ile AKP karşıtları” arasında bir kavga kılığına sokacaklar.

Bu ne işe arayacak? Demokrasi yanlısı olduğu halde AKP’nin ilkesiz ve bencil tutumundan hoşlanmayan milyonlarca insanı kavganın dışında tutacaklar. Bu insanların Ergenekon’a karşı çıkmasını önleyip onlara hedef olarak AKP’yi gösterecekler. Hiç unutmayın ki bu taktik Susurluk skandalında fevkalade iyi işledi.


Susurluk çetelerine karşı başlatılan “ışık söndürme” eylemleri, gayet usta manevralarla “Refah Partisi” aleyhtarı bir kampanyaya çevrildi. Ve, Susurlukçular bu sayede paçalarını kurtardılar.

Şimdi çok iyi bildikleri bu oyunu bir daha oynamak istiyorlar.

En önemli enstrümanlarından biri Ergenekon çetesi olan darbeci bir planı korumaya uğraşıyorlar. AKP, tesadüfen bu kavganın içinde. Asıl hedef AKP değil. Asıl hedef demokrasi. Asıl hedef Avrupa Birliği üyeliğini sabote etmek.

Bu kavgada taraf olmak için AKP’li olup olmamanın hiçbir önemi yok, bu kavgada taraf olmanın ölçüsü demokrat olup olmamak. Ergenekon’a karşı dururken AKP’yi savunmuyorsunuz. Demokrasiyi, hukuku ve bu ülkenin geleceğini savunuyorsunuz. Bu AKP’yi ya da herhangi bir siyasi partinin iktidarını çok aşan bir amaç. Bu, her partiden demokratın yan yana duracağı bir dövüş. Zaten onların en büyük endişesi de bu gerçeğin anlaşılması, demokrasi cephesinin güçlenmesi.

AKP’nin insana hiç güven vermeyen duruşunu kullanarak bu cepheyi bölmeye uğraşıyorlar. Doğrusu bunu da önemli ölçüde beceriyorlar. Yargıtay Başsavcısı’nın ortalığı birbirine katan iddianamesini eleştirenleri, Ergenekon’un ipliğini pazara çıkartanları “dinci” ya da “AKP’li” etiketi altında toplamak istiyorlar ki yaşananın bir “demokrasi kavgası” olduğu anlaşılmasın... Demokratlar bir bütün olarak bu kavgaya girmesin. Bu oyuna gelmeyin bence.

Susurluk’u unutmayın.

O kampanyanın nasıl saptırıldığını akıldan çıkarmayın. O günkü taktikleriyle Susurluk’u korumayı becerdikleri için biz bugün Ergenekon çetesi belasıyla uğraşıyoruz. AKP’ye kızan çok demokrat var, biliyorum. AKP insanı öfkelendiren işler yapıyor, bunu da biliyorum. Ama, bu kızgınlığımız demokrasiden vazgeçecek, demokrasi düşmanlarına hizmet edecek kadar büyük mü? Bana sorarsanız, hiçbir siyasi öfke, demokrasiden vazgeçmeyi hoş gösterecek kadar büyük olamaz.

Lenin’in o çok bilinen klasik sözünü unutmayın: “Kirli suyla birlikte bebeği de atmayın.” Size kirli suyu gösterip, bebeği öldürtmek istiyorlar. Bu oyuna düşer de bebeği öldürürseniz, demokrasiyi ve geleceğimizi öldüreceksiniz. İyi düşünün.
Ahmet Altan, Taraf Gazetesi, 26 Mart 2008, ahmetaltan111@gmail.com, http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=308839



Hasan Karakaya,
26 Mart 2008, Çarşamba 08:54

Başlangıçta çok fazla üzerinde durmuyordum... Ancak bu "saçmalık", bu "garabet" gittikçe dal-budak salmaya ve neredeyse "doğru" kabul edilmeye başlandı. Diyorlar ki; "AK Parti iktidarı yargıyı siyasallaştırmıştır... Savcı ve yargıçları yönlendirmekte ve kendi amacı doğrultusunda kullanmaktadır!" Bir an için "doğru" kabul edelim... "Mehmet Moğultay'ın atadığı 5 bin hakim ve savcı"nın bir "kadrolaşma" olmadığını var sayalım ve AK Parti'nin, gerçekten de "yargıyı etkilediğini" kabul edelim. Peki, sormazlar mı adama; "AK Parti madem ki bu kadar güçlüdür ve yargıyı etkilemektedir!.. O halde, kendisi hakkında dâvâ açan kimdir?.. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya bir yargı mensubu değil midir?" Hani, "lâf söyledi, balkabağı" derler ya, bunlar da, böyle bir lâf işte!.. "Kendilerinin yargıyı etkilediğini" örtbas etmek için, sürekli inci yumurtluyorlar!..



Habervakti,
26 Mart 2008, Çarşamba 08:14

Ergenekon'a Ruslar sahip çıktı. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Perinçek'e Ruslar sahip çıktı. RUS YANLISI ÖRGÜT ÜYELERİ.. İnternetteki Rus haber sitelerinden gazeta.ru, Ergenekon operasyonu çerçevesinde yapılan tutuklamaları “Türkiye’de Rus yanlısı örgüt üyeleri yakalandı” diye duyurdu. Site, kaynağını açıklamadığı haberinde, gözaltına alınanların ordu, siyaset dünyası ve medyada anti Amerikancı lobinin temsilcileri olarak bilindiğini, İP lideri Doğu Perinçek’in de küreselleşme karşıtı ve Rusya ile yakın ilişki kurulmasını isteyen bir politikacı olduğunu yazdı. PERİNÇEK'İN SON TEZİ: AVRASYACILIK Doğu Perinçek'in, dış politikada Anti-Amerikancı cephe olarak tanımlanan politikaları 'Avrasyacılık' olarak değerlendiriliyor. Perinçek ve İşçi Partisi, son yıllarda 'Avrasya Seçeneği' olarak adlandırdıkları bu politikada, Türkiye'nin Rusya-Çin-İran ittifakına yanaşması gerektiği dile getiriliyor. Ahmet Altan, geçtiğimiz hafta yazdığı yazısında, Ergenekon'un dış desteğinin Rusya olabileceğine işaret ederek, Ergenekoncuların AB-ABD ekseni yerine, Rusya-Çin-İran ittifakını savunduklarına dikkat çekmişti. Kaynak: ensonhaber.com



Bircan Yıldız - Moderatör,
26 Mart 2008, Çarşamba 06:21

Ergun Babahan: 22 Temmuz'da seçilmiş olan parlamento tasfiye edilmek isteniyor. Bu durum başta Amerika ve Avrupa Birliği olmak üzere yerleşik tüm demokrasilerde bir rahatsızlık yaratmış durumda. Kırılma noktası gibi bir yerden geçiyoruz. Tam bu noktada önümüzde bir de Ergenekon gerçeği var, 28 Şubat'da da Susurluk gerçeği vardı, unutmayın. Kontrgerilla diye yırtınan Ecevit'e Çiğli Havaalanı'nda düzenlenen suikast girişimiyle verilmek istenen mesajı da aklınızın bir köşesinde tutun. Böyle bir tablo karşısında bizim talebimiz basittir. Çetelerden arınmış, laik, demokratik bir hukuk devletine sahip olmak. Bu anlaşılmaz bir şey değildir. Biz gazetecilerin, kamu görevlilerinin göz yumması, desteklemesi, arka çıkmasıyla öldürülmesini istemiyoruz. Nobel Ödüllü bir yazarın gazete sayfalarında hedef haline getirilip Türkiye'den kaçırtılmasından rahatsızlık duyuyoruz. Kendilerini daha fazla "vatanperver" gören insanların hukukun dışına çıkma hakkını kendilerinde bulmasını istemiyoruz. Her yurttaşa can güvenliği, demokratik bir ülke, yansız bir yargı sistemi istiyoruz. Bu iddia ile yola çıkanların bu yolda attığı adımları destekleriz. Türkiye bugün gerçekten de kritik bir noktadan geçiyor. Yukarıda sıraladığımız dileklerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sadece polis teşkilatı ile bir savcının üzerine yıkılamaz. Adalet ve İçişleri Bakanları başta olmak üzere iktidarın ne kadar kararlı bir duruş sergileyeceği de önemlidir. Hep söylüyoruz, iktidar yakınma yeri değildir diye, bir kere daha tekrarlayalım. Ergun Babahan, Sabah Gazetesi, 26 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/haber,47FC9ABBB7E64EC48662A3F3CC2573B1.html



Bircan Yıldız - Moderatör,
26 Mart 2008, Çarşamba 05:12

Bu kötülüğe ortak mı olacaksınız? Yoksa demokrasiden yana mı çıkacaksınız?Oyun aslında çok açık oynanıyor. Görmek isteyenler için gizlisi saklısı yok. 2002 yılı sonunda, AKP’nin seçimleri kazanıp hükümet olmasından beri sahnede heyecanla izlenen bir oyun bu.
Adı sır değil: AKP’yi devirmek! Nasıl mı? Yeni bir 28 Şubat’la... Muhtıra ile... Askeri darbeyle... Olmadı, yargısal darbeyle...
Arayışlar 2003’le birlikte başladı. Askerin doruklarında uç veren kıpırdanmalar, yargıyla üniversitenin tepelerine sirayet etti organize biçimde.
Sivil odakların bağlantı noktalarında bir kısım basın ve emekli paşaların başını çektikleri bazı kuruluşlar vardı. Perde arkasında ilginç işbirliği örnekleri, ‘organize işler’ sergileniyordu.
Askerin doruklarında rahatsızlığa yol açan ilk konu Kıbrıs oldu. Başbakan Erdoğan- Dışişleri Bakanı Gül ikilisinin Annan planıyla “Kıbrıs’ı satmaya hazırlandıkları” söyleniyor, bunun engellenmesi isteniyordu.
Ağır basan kaygılara gelince:
(1) Erdoğan hükümeti, AB’ye uyum ve demokrasi diyerek askerin elini zayıflatacaktı.(2) Bu durum Türkiye’nin bölünmesine giden yolu kısaltırken, (3) siyasal İslam‘ın güçlenmesini ve devleti adım adım ele geçirmesini hızlandıracaktı.
Ne mi yapmak lazımdı? AKP’den kurtulmak ve AB eğer ‘özel koşulları‘mızı kabul etmiyorsa, o zaman AB’ye de sırtımızı dönerek başka sulara açılmak şarttı.
Hangi sulara? Örneğin Tuncer Kılınç Paşa, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğunda otururken, AB’ye alternatif olarak Rusya, Çin, İran, Ortaasya sularından açık açık söz etmişti.
2003’le 2004’ün darbe tertipleri böyle bir ortamın içine oturdu. Sarıkız ve Ayışığı gibi isimler aldı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa’yla, özellikle Jandarma Komutanı Şener Eruygur Paşa’ya kadar uzandı tertiplerin kökleri. Hatta MİT’in konuyla ilgili uyarıları gündeme geldi.
Bir kısım basında manşetler atıldı, “Genç subaylar rahatsız!” diye... Yazılar yazıldı, “Ne bekliyorsunuz, elinizi çabuk tutun!” diye... “Her şeye yeni baştan başlıyoruz!” diye... Zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’yı yıpratmak için haberler üretildi, köşeler yazıldı.
Ne çabuk unutuluyor bunlar. Ama sonunda istedikleri olmadı.
(1) Hilmi Özkök Paşa, askerin anayasadaki yerine sadık kalarak ‘darbe tertipleri’ni etkisiz kıldı.(2)Yeni bir 28 Şubat için büyük medya ikna edilemedi.(3) Büyük iş dünyası da, büyük medya gibi, hükümetin AB ve ekonomi politikalarını desteklediği için ‘darbe tertipleri’nde yer almadı.
Ama oyun devam etti.
“AKP’yi devirmek!” oyunu, özellikle 2006’dan itibaren ‘Çankaya Savaşları’ adı altında devam etti. Ne yapılırsa yapılacak ama Cumhurbaşkanlığı AKP’ye verilmeyecekti. Bunun için Türkiye istikrarsızlaştırılacak, siyasal cinayetler ile çalkalanacaktı.
Türkiye, gerçek bir hukuk skandalı olan 2007 yılı Nisan ayındaki 367’ye ve 27 Nisan Muhtırası’na böyle geldi. Askerin gece yarısı muhtırasıyla 367’deki parmağı ileride yazıldığı vakit, hiç aklınızdan çıkarmayın, demokrasi açısından Türkiye’nin yaşadığı ayıplar bir kez daha hayretle görülecektir.
Cumhurbaşkanı seçimi, muhtıra ve hukuk komplolarıyla ancak dört ay ertelenebildi. 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin yolu kesilmek, hiç olmazsa bir koalisyon ortağına bağlanmak istendi.
Tümü ters tepti. Halkın muhtırası yüzde 47 oldu. Ve Abdullah Gül Çankaya’ya çıktı.
Fakat sona ermedi oyun.
2003-2004 darbe tertipleri geride kalmış olsa da, seçim sandığında sonuç alınmamış olsa da, askerin muhtırası seçim sandığında ters tepmiş olsa da, şimdi sırada yargısal darbe var.
Bir başka deyişle:
Askeri değil hukuki darbe!
Şunu unutmayın:
Bir askeri darbe Türkiye’ye ne kadar büyük bir kötülük yaparsa, AKP’nin kapatılması da Türkiye’ye aynı ölçüde kötülük yapar.
Siyaseti istikrarsızlaştırır.
Ekonomiyi istikrarsızlaştırır.
AB ile ilişkileri dinamitler.
Ve hiç kuşkunuz olmasın:
“Ah bir ekonomik kriz çıksın da bu AKP gitsin!” diyenlere gün doğabilir, ama Türkiye iyice cepheleşir, Türkiye bin beter kutuplaşır.
Türkiye’yi gerçekten bölmek isteyenler de, Türkiye’yi radikal İslam’ın etki alanına çekmek isteyenler de, hiç kuşkunuz olmasın, AKP’nin kapatılmasına çok sevinirler.

Kim bilir kaçıncı kez yazıyorum bunları. Ama yazmayı sürdüreceğim.
Çünkü Türkiye’de rejime dışarıdan müdahaleler, muhtıralar, darbeler, bu ülkede demokrasinin yerleşmesini, siyasetin olgunlaşarak taşlarının yerli yerine oturmasını sürekli geciktiriyor.
Askerin işi siyaset değildir. Ülke savunmasıdır. Yargının işi siyaset değildir. Hukuktur, hukuk devletidir.
Türkiye’yi kimlerin yöneteceğine seçim sandığında millet karar verir. Bu mekanizmaya dışarıdan müdahale demokrasiye aykırıdır ve Türkiye’ye kötülüktür.

Bu kötülüğe ortak mı olacaksınız? Yoksa demokrasiden yana mı çıkacaksınız? Soru budur.
Hasan Cemal, Milliyet Gazetesi, 26 Mart 2008, http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=509569&AuthorID=63&Date=26.03.2008



Abdullah Harun - Site Yöneticisi, aharun@gmx.net
26 Mart 2008, Çarşamba 04:49

REKTÖR ARIBOĞAN'DAN KORKUTAN UYARI! Türkiye'ye ne oluyor? İki büyük olayın şifreleri neler? Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, AK Parti'nin kapatılması istemi ve Ergenekon çetesi ile ilgili yaptığı açıklamalarda; Türkiye'de devlet içi bir savaş olduğunu ve bununda Kürt devletinin kurulmasına adım adım yürüdüğünü iddia etti.

AK Parti'nin kapatılması ve Ergenekon davası gibi görünen devlet içi çatışmanın aslında olayların sadece görünen yüzü olduğunu ve olayın özünü sakladığı inancında olduğunu savunan Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde çok temel bir problemle karşı karşıya kalacağını ifade etti. İktidar partisinin kapatılması ve Ergenekon davası'nın Kürt sorununu çok ciddi biçimde Türkiye'nin gündemine getireceğini düşündüğünü söyleyen Prof. Dr. Arıboğan, "Bunu söylememin en önemli sebeplerinden bir tanesi Leyla Zana'nın en son yaptığı açıklama; 'Abdullah Öcalan'ın 2010 yılında bizlerle beraber olacak' demesi, oradaki insanlara" dedi.

Genel görümüme bakıldığı zaman Türkiye'de, bir devleti oluşturan bütün bacakların tümünün kırıldığının görüldüğünü, yargı sisteminin iflas etmiş durumda olduğunu ifade eden Prof.Dr. Arıboğan, yasama, yürütme ve yargının en önemli bacaklarından bir tanesi olan yargının şuan şaibe altında siyasallaştırılmış durumda olduğunu ileri sürdü. Meclis idaresinin üzerinde kapatma gölgesi bulunduğunu vurgulayan Arıboğan, bunun dışında AK Parti'nin yürütmesi açısından Başbakan ve onunla birlikte AKP'nin en kuvvetli kadrolarının tasfiye edilmesinin söz konusu olduğunu kaydetti. Liderlik potansiyeli olan kişilerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte tasfiye edilmek istenen 71 kişilik listenin içinde olduğunu anımsatan Prof. Dr. Arıboğan, "Hem yasama hem yürütmede kriz vardır. Devletin hukuk sistemi iflas ettiğinde, devletin meclisi, hükümeti iflas ettiğinde ordusunun ne vaziyette olduğuna bakmak gerekir. Devletin ordusu üzerindeki şaibelerde hem bu Ergenekon davası hem de Kuzey Irak operasyonu sonrası yapılan spekülasyonlarla oldukça zedelenmiştir. Ordu'yu kıpırdayamaz hale getirmiş durumdalar. Baktığınız zaman ekonomik bir kriz kapıda görünüyor. Artı bu ülkenin en önemli yapıştırıcılarından biri olan Müslümanlık denilen konu tamamen irtica veya şeriatla örtüştürülmüş durumdadır. Kısaca bu devleti, bu toplumu bir arada tutan bütün bacakların üzerine çok direk bir saldırı var şu anda ve devlet çökmek üzere. Aslında böyle bir çöküşten ya kaos ya askeri darbenin ortaya çıkması beklenir. Her iki durumda da ortaya çıkacak görüntü çok nettir. Türkiye'de askeri bir yönetim gelirse, istikrarlı ya da çok demokratik bir yönetim sağlasalar bile uluslar arası kamuoyu nezdinde bunun bir askeri yönetim olacağıdır ve bir Kürt devletinin kurulmasını anormal şekilde kolaylaştıracaktır." şeklinde konuştu. Bugün Gazetesi, 26 Mart 2008
Yazının tamamı için tıklayın.



Recep Taşkın - Moderatör,
26 Mart 2008, Çarşamba 04:46

Oramiral Özden Örnek'in AK Parti hükümetini devirmek için darbe planı günlükleri emniyet tarafından belgelendi. Savcı Zekeriya Öz, Alper Görmüş’ten aldığı CD’yi inceledi. Uzmanlara göre, ‘Ayışığı’ ve ‘Sarıkız’ adı verilen darbe günlükleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki Orgeneral Özden Örnek’e ait bilgisayarlarda yazılmış. ‘Ayışığı’ ve ‘Sarıkız’ adlarıyla 2004’te yapılmak istenen iki askeri darbe hazırlığının anlatıldığı ve Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Özden örnek’e ait olduğu açıklanan günlülerin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki Örnek’e ait bilgisayarlardan çıktığı belgelendi. Hatırlanacağı gibi Nokta Dergisi günlüklerin bir kısmını yayımlamış ve ardından da askeri savcılığın emriyle derginin merkezine baskın düzenlenmişti. Kısa bir süre sonra da Nokta Dergisi kapanmak zorunda kalmıştı. SAVCI GÖRMÜŞ’Ü DİNLEDİ Ergenekon Soruşturması’nı yürüten İstanbul Savcısı Zekeriya Öz, operasyonda gözaltına alınan kişilerin ifadeleri ve ele geçen belgelerin ardından Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu açıklanan günlüklerle ilgili Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş’ün bilgisine başvurdu. 7 Mart 2008’de Beşiktaş’ta bulunan İstanbul Adliyesi’nde Görmüş’le 2.5 saat görüşen Savcı Öz, bilgisayar ortamındaki günlüklerin bir kopyasını aldı. Vakit kaybetmeden bunların incelenmesi için gerekli birimlere gönderdi. Yapılan inceleme önceki hafta tamamlandı. Günlüklerin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait bilgisayarlardan çıktığı anlaşıldı. Taraf’ın önceki gün görüştüğü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden bir yetkili, metinlerin orijinal halinin, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait hangi bilgisayardan çıktığının resmi yazıyla belgelendiğini ve bunun da rapor haline getirildiğini söyledi. Taraf Gazetesi, 26 Mart 2008, http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=20566



Bircan Yıldız - Moderatör,
25 Mart 2008, Salı 09:40

Tamer Korkmaz - Zaman Gazetesi: Büyük Resim” ortaya çıkacak diye korkuyorlar! Son gözaltılara “Anti-AKP temizliği” refleksiyle tepki gösterenler, “Ulusalcı-Darbeci” Ergenekon çetesinin üzerine kararlılıkla gidiliyor olmasından rahatsızlık duyuyorlar. Ergenekon örgütünü imal eden gizli ellerin Susurluk mekanizmasının da yapımcısı olduğu aşikardır… Buradaki bağlantı sadece Veli Küçük değildir… Küçük Paşa'nın “büyükleri” de “büyükbabaları” da biliniyor! Perde arkasındaki büyük resmin tamamına ulaşılmış olduğunu daha önce vurgulamıştım… Tamamınını okumak için tıklayın



Hasan Cemal,
25 Mart 2008, Salı 09:35

ERGENEKONCULARIN MÜTHİŞ TEDİRGİNLİĞİ: 22 Temmuz seçimleri yapılmış ve Abdullah Gül 28 Ağustos 2007’de Çankaya Köşkü’ne çıkmıştı. Eski Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok’un zamanında açılmış AK Parti kapatma dosyasına malzeme gerekiyordu. Başbakan Erdoğan, 2008’in ocak ayında, Türkiye’de başını örtenlere baskı yapıldığına dair İspanya’da yaptığı açıklamaların devamında “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç sayabilir misiniz?” demesi, zaten pusuda bekleyenler için bulunmaz bir fırsat doğurmuştu. Erdoğan’ın bu konuşmayı yaptığı 14 Ocak’ta, Başkent Üniversitesi’nin oteli Patalya’da da bir toplantı yapılıyordu. Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya Doğu Perinçek, Ufuk Söylemez, Kamran İnan, Gülsüm Toker Bilgehan, Yaşar Okuyan, Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç, Anıl Çeçen, Armağan Kuloğlu, Hasan Ünal, Necdet Pamir, Hulki Cevizoğlu, Mustafa Balbay, Güler Kömürcü, Rıza Zelyut, Çetin Yetkin, Vural Savaş, Şükrü Sina Gürel, Gökhan Çapoğlu, Ali Ilıksoy, Sina Akşin, Sadi Somuncuoğlu, Ayfer Yılmaz, Hasan Korkmazcan, Talat Şalk, Bilal Şimşir, Alpaslan Işıklı, Yaşar Hacısalihoğlu, Zerrin Başer, Abdülkadir Çevik, Fethi Bolayır, Naci Ünver, Ender Arkan, Ahmet Mumcu, Mete Akyol gibi 100’e yakın isim katılıyordu. Melih Aşık, Can Ataklı ve 367’nin mucidi Sabih Kanadoğlu’nun mazeret beyan ettiklerini anlatan Yeniçağ yazarı Sabahattin Önkibar, “Paranoya ya da gerçek, katılımcılarda müthiş bir endişe hakimdi.” dedikten sonra katılımcıların toplantıya hangi gözle baktıklarını da açığa çıkarıyordu, gazetesindeki yazısında: “Pek çoğu toplantıyı, Kurtuluş öncesindeki Sivas ve Erzurum kongreleri hüviyetinde algıladı ve kendilerini de bu kongrelere katılan delegeler gibi gördü.” Bu satırlar da Önkibar’dan: “Hayır, atılacak adımlar için alınan somut bir karar henüz yoktur. (…) Yapılan, arayış sürecinin fiiliyata dökülmesidir.” Sabahattin Önkibar, Yeniçağ gazetesi, http://www.gasteci.com/aksiyon-dergisinden-uzunca-bir-yasadigimiz-gerilimli-gunler-analizi-haber12863.htm



Hasan Cemal, h.cemal@milliyet.com.tr
25 Mart 2008, Salı 07:53

Baasçı, otoriter rejimlerin propagandasını yapıyorduk. Herşey darbe içindi! Herşey, ‘cahil halk‘ın oylarıyla seçim sandığından çıkan işbirlikçi, yobaz, gerici düzene son vermek içindi. İlhan Selçuk gözaltına alınınca neredeyse kırk yıl öncesine gittim. 1969’u, 1970’i, 1971’i düşündüm. Darbeci ya da cuntacı yıllarımı... Bu işlerin içindeki bir çoğumuz gibi ben de mesleğimi o zamanlar devrimci diye tarif ediyordum. Bir araç olan askeri darbe ile ‘devrim’in önünü açacaktık çünkü... Öyle inanıyorduk. Gözümün önünden geçip giden filmin karelerinde kimler yoktu ki. Doğan Avcıoğlu’yla İlhan Selçuk vardı, İlhami Soysal‘la Uğur Mumcu vardı, Cemal Madanoğlu Paşa’yla birlikte daha nice general ve asker kişi vardı. O tarihlerde ‘darbe’nin peşindeydik. Özellikle Ankara’da askerle ‘organize işler’in içindeydik. Bize çalışan bazı devrimci gençler sağda solda bomba patlatarak asker için darbe ortamı oluşturuyordu. “Ordu-gençlik el ele, milli cephede!” mitingleri düzenleniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşı tarafından kazayla öldürülen devrimci bir genci, “Ülkücüler vurdu!” diyerek neredeyse bütün Ankara ayağa kaldırılmış, büyük bir gösteri yapılmıştı. Başbakan Demirel‘le hükümetini ve ‘faşizm’i protesto ederek Ankara’da Tandoğan Meydanı’na yürüyenler, aslında neye alet olarak yürüdüklerini bilmiyorlardı tabii... Dergimizin adı Devrim’di. Doğan Avcıoğlu yönetiyordu. İki hedefimiz vardı: Biri Demirel, öteki Ecevit. İkisini de düşman görüyorduk. İkisi de umut olmaktan çıkarılmalı, ikisi de siyaseten yıkılmalı, inandırıcılıkları beş paralık edilmeliydi. AP lideri ve Başbakan Demirel, ‘Amerikan emperyalizmi‘nin uşağı idi. Ayrıca bir ‘yobaz‘dı, ‘gizli gündem’ sahibi; ‘Nurlu ufuklar’ diyerek Türkiye’yi irtica karanlığına çekmek isteyen Said Nursi cemaatindendi çünkü... Ecevit ise çok partili demokrasiye sahip çıkan bir ‘romantik’ti. Demirel’e alternatif oluşturduğu için de demokrasiye umut bağlanmasına neden oluyordu. Oysa, demokrasi bize yaramazdı. Halk cahildi! Bizde seçim sandığından hep Menderes, Demirel gibi emperyalizmin işbirlikçileri, bir de ‘şeriatçı gericiler’ çıkıyordu. Ne mi yapmak lazımdı? Önce askeri bir darbeyle parlamentonun ve partilerin kapısına kilit vurulacaktı. Ve Moskova’da pişirilen ‘kapitalist olmayan yol‘dan devletçi bir düzene doğru yol alacaktı Türkiye... Devrim dergisinde, bir yandan demokrasinin bizim gibi ülkelere neden yaramadığını anlatan yayınlar yaparken, öte yandan ‘kapitalist olmayan yol’a girmiş ülkelerle ilgili yazıları hiç eksik etmiyorduk. Irak’ta Saddam Hüseyin’i, Suriye’de Hafız Esad’ı, Libya’da Kaddafi‘yi, Sudan’da General Nimeyri‘yi ya da Mısır’da Nasır’ı sahneye çıkaran Batı karşıtı, Baasçı, otoriter rejimlerin propagandasını yapıyorduk. Herşey darbe içindi! Herşey, ‘cahil halk‘ın oylarıyla seçim sandığından çıkan işbirlikçi, yobaz, gerici düzene son vermek içindi. Herşey, cici demokrasi diye yerin dibine batırdığımız çok partili demokrasinin çanına ot tıkamak içindi. Ama olmadı. 9 Mart değil 12 Mart kazandı! Biz değil onlar kazandı. 1971’de askerden darbe geldi ama bizim istediğimiz darbe değildi bu. 12 Mart, demokratik hak ve özgürlüklerin, insan haklarının canına okudu. Deniz Gezmiş’leri idam sehpasına gönderdi. Ziverbey Köşkü adındaki işkence evinden geçirdi, Doğan Bey’i, İlhan Abi’yi, İlhami Abi’yi... 9 Mart’a karşı ünlü Madanoğlu davası açıldı. Ama sonunda beraat çıktı. Masum muyduk? Darbeye karışmamış mıydık? Askerle organize işler içinde olmadığımız için mi, 12 Mart’ta Madanoğlu Davası beraatle sonuçlanmıştı? Sanmıyorum. Çünkü, işin aslı ‘hukuk’la pek fazla ilgili değildi. Delillerde yetersizlik olabilirdi. Ama beraat konusunda işi aslı daha çok darbe hukuku ile ilgiliydi. Madanoğlu davası beraatle sonuçlanmak zorundaydı. Zira aksi halde, işin ucu ordunun en tepesine, örneğin Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler Paşa’ya, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur Paşa’ya kadar uzanacaktı. Bunu kimse göze alamadı. Madanoğlu davasında beraat kararı böyle geldi. İlginç olan bir nokta daha vardı. 9 Martçılar bu beraat kararıyla sanki ‘demokrasi kahramanı’ oldular. Evet, 12 Mart 1971 askeri rejimi, ülkede demokrasi ve insan haklarının canına okudu. Ancak, 9 Mart da bir ‘demokrasi hareketi’ değildi ki. Tam tersine çok partili demokrasiye paydos için yola çıkmış, Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönerek başka sulara açılmasını öngören, askerci-cuntacı bir gizli örgütlenmeydi. Ancak cuntacı takımı, ‘Bolşevik’ metotlardan da bir şeyler kaptığı için, bu işleri ters yüz etmekte mahirdir. Demokrasinin köküne kibrit suyu ekmek için yola çıkmışsınızdır, ama burası Türkiye’dir, zaman geçer demokrasi kahramanı da olabilirsiniz. 12 Mart’ta böyle olmuştu(H). Tarih tekerrür edebilir mi? Bilemiyorum. Ama Shakespeare’in sözü aklımda: “Bütün dünler, bugünleri aydınlatan fenerlerdir.”
Milliyet, 25 Mart 2008, http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=509167&AuthorID=63&Date=25.03.2008&ver=99



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 08:17

Darbeler ve müdahaleler tarihine bakıldığında darbeye maruz kalan taraflar ya boyun eğdi, ya şapkasını alıp gitti, ya da geri çekildi. Şimdi tam tersi yaşanıyor. AK Parti iktidarı önce 27 Nisan e-muhtırasına karşı çıktı, şimdi de "derin çete" ile hesaplaşıyor. Hesaplaşıyor çünkü AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den beri bazı mahfillerde darbe planları hiç gündemden inmedi. Bunun asıl nedeni de Türkiye'nin AB yolculuğu. Bu yolculuğun bir kazaya uğratılması için her şey yapıldı. Kimi darbe planladı, kimi sokaklara döküldü, kimi karanlık eylemlere imza attı. Zaman zaman başarılı oldukları da söylenebilir. Bu eylemlerle hem toplumun huzuru bozuldu, hem de AK Parti'nin AB sürecini yavaşlatmasında, milliyetçi söylemlere sarılmasında etkili oldular. Kavganın bir ucunda geçmişin sağıyla solunu buluşturan ulusalcılar, diğer ucunda ise başını AK Parti'nin çektiği İslamcı muhafazakar demokratlar, liberaller, sol demokratlar ve bir yanıyla da Kürtler vardı. Bir taraf açıkça "bürokratik devlet" in devam etmesini, diğer taraf ise "demokratik devlet" e geçilmesini istiyor. Bugün ortaya çıkan AK Parti'nin kapatılma girişiminin de, Ergenekon Çetesi'ne yönelik operasyonun da perde arkasında bu gerçek var. Türkiye yeni bir yol ayrımına doğru gidiyor. Ve ilk kez bu kadar net biçimde kılıçların çekildiği bir mücadele yaşanıyor. Tıpkı İtalya'da, hatta Avrupa'nın birçok ülkesinde 70'li yıllara damgasını vuran "Gladio" türü örgütlenmelere karşı yürütülen "Temiz Eller Operasyonu" gibi... Türkiye, tarihinde ilk kez bu anlamda bir şans yakalıyor. Yakın tarihi bilenler hatırlayacak, ne Lockheed Uçak Skandalı'nda, ne CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in kontrgerilla isyanında, ne de o şaşalı Susurluk Skandalı'nda gerçek sorumlulara ulaşılamadı. İtalya'da ise zorlu bir mücadele yürütüldü. Bu mücadelede 90'lı yıllarda Türkiye'ye de gelen Savcı De Pietro, 7 bini aşkın kişi hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunlardan yaklaşık 4500'ü için yasal işlem başlattı. Aynı soruşturma kapsamında 463 parlamenterin dokunulmazlığının kaldırılması istendi. Ayrıca 911 işadamı ve 3 bine yakın kamu personeli adalete sevk edildi. Bunlar olurken İtalya'da bombalar patladı, savcılar öldürüldü. Ama sonunda İtalya başardı. Şimdi sıra Türkiye'de... Eğer bu operasyonun rotası değiştirilerek içi boşaltılmazsa önemli bir dönem başlayacaktır. Ergenekon Örgütü'nün, operasyonda adı geçenlerle sınırlı olmadığını herkes biliyor. Bu yapının çok farklı işadamları, politikacılar, bürokratlar hatta önemli belediye başkanlarıyla "sıcak ilişki" lerinden söz ediliyor. Belki de bu nedenle son günlerde " bürokratlara yurtdışı yasağı" konduğu konuşuluyor. Ama kuşkusuz en önemlisi bu tür yasadışı yapılamaların asıl güç kaynağı olan -tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi-"devlette bir fiil görev" yapanlardır. O yapının üzerine gidilmediği ve aradaki bağ kopartılmadığı sürece sonuç alınma ihtimali çok zayıf.
Mahmut Övür, mahmutovur@sabah.com.tr, Diplomathaber.com, 24 Mart 2008, http://diplomathaber.com/?page=Articles&YazarID=2&ID=236



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 08:00

Darbelerin yerini günümüzde yargı müdahaleleri aldı. Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Levent Köker: Siyaset ile cumhuriyetin bazı yerleşik alışkanlıkları arasında çıkan çatışma noktalarında eskiden darbe olurdu. Şimdi yargı müdahaleleri var..
Yargı, siyasete karşı refleks mi geliştiriyor?
Evet. Bunun en iyi örneği 22 Temmuz seçimlerinden önce, Anayasa Mahkemesi'nin ünlü 367 kararıdır. Bu kararın hukuki olmaktan ziyade siyasi niteliğinin ağır bastığını söylemek için çeşitli nedenler var. Bunlardan biri, mahkeme, Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turunu iptal ettiği kararın gerekçesini açıklamadı. Oysa Anayasa'da, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarını, gerekçelerini yazmadan açıklayamayacağına dair açık hüküm var. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi, kendini yasa koyucu yerine koyarak bu kararı verdi. Oysa yine mahkemenin, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm veremeyeceğine ilişkin açık karar mevcut. Yargının siyasal hayata aktif müdahalesi gibi bir durum söz konusu. Akademik literatürde "Yargı organının aktivizmi" denilen bir durumla karşı karşıyayız.
Darbelerin yerini yargı müdahaleleri mi aldı?
Maalesef. 1960'ta, 1971'de ve 1980'de olduğu gibi. Şimdi yaşananlar da benzer şeyler. Halkın tercihleri ile kurumsal hafızalardaki devlet anlayışında uyum yok. Bu nedenle başka süreçler devreye sokulmak isteniyor. Yargı organları sürekli siyasi hayata aktif müdahale etmiş olursa, kendilerini siyasi platformlarda tartışılır hale getirir. Yargı aktivist davranıyor. (ECEVİT KILIÇ, Sabah Gazetesi, 24 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/haber,2F4FCED176E94B0EA9E83E08B9040285.html)



Abdullah Harun,
24 Mart 2008, Pazartesi 07:08

DİKKAT! BAASÇI BİR DARBE ÖNLENİYOR... Türkiye, Baasçı bir darbe organizasyonunu tasfiye ediyor. Ergenekon soruşturması, Baas modelinde silahlı bir kalkışma ve hükümet darbesi teşebbüsünü deşifre edip, akamete uğratıyor. Tehdit bizim AK Partililiğimize, CHP'liliğimize, MHP'liliğimize yönelik değil. Tehdit hepimizin varlığını, ülkenin sahip olduğu her şeyi hedef alıyor. Hedef bizim laik yaşam biçimimiz veya muhafazakâr değerlerimiz değil, devletin ve milletin varlığı. Ergenekon soruşturmasını, AK Parti iddianamesinin rövanşı olarak görenlerin ve soruşturma sürecine siyasî tepkilerini koyanların bir değil bin kere daha düşünmesi şart. Karşı karşıya gelenler siyasî kamplar değil; tersine birileri iktidar projelerini yürütürken siyasî kırgınlıkları ve karşıtlıkları da malzeme olarak kullanıyor. Hafızalarımızı tazeleyelim. Baasçılık, ortak paydası seçkincilik ve öncülük olan aydın-subay ittifakının iktidarıdır. Cuntalaşma ile sağlanan biraz silah, biraz sosyalist ideoloji, biraz anti emperyalizm ve bol miktarda seçkincilik ile harmanlanan dikta yönetimi Baasçılığın sığ ve basit dünyasını anlatır. Türkiye'de 27 Mayıs darbesi bu modele uygun olarak yapılmış ve Mısır baasçılığı örnek alınmıştır. Akamete uğrayan ve tarihe "9 Mart Cuntası" olarak geçen darbe teşebbüsü de Baasçı bir deneme idi. 37 yıl öncesine ait bu darbe teşebbüsünün en faal ismi, önceki gün gözaltına alınan İlhan Selçuk'tu. Baasçılık bir azınlık diktasını savunmaktır. Gerçekte sosyalizmle değil faşizmle akrabadır. Türkiye'de 1960'lı yılların sonunda başlayan ve 70'li yılları da kapsayan öğrenci hareketlerini başlatan, bu Baasçı iktidar arayışıdır. Yön Dergisi etrafında temsil edilen Millî Demokratik Devrim stratejisi, yani "ilerici asker-sivil ittifakı"nın öncü sosyalizmi ile gerçekleşecek "sosyalist askerî devrim" Baasçılığın özetidir. 9 Mart darbe teşebbüsünün hemen öncesine tesadüf eden ve aniden tırmanan şiddet olayları (banka soygunları, Amerikan askerlerinin kaçırılması, ODTÜ olayları gibi silahlı kitlesel şiddet) bu darbenin ön hazırlığı idi. 12 Martçıların, sol ideolojiye uyguladığı şiddet, Baasçılığın yenik düşmesi yüzündendir. Bazı ayrıntılara dikkate edelim. Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılması ve Danıştay saldırısının, darbe zemini oluşturmak için girişilen eylemler olduğu artık ortada. Doğu Perinçek'in sorgusu sürerken avukatı aracılığıyla verdiği yazılı beyanatta "Özel Kuvvetler"i savunmaya girişmesi, organizasyonun çapı hakkında bir fikir veriyor. Hazırlıkların, tıpkı 9 Mart Cuntası gibi rejim değiştirmeye yönelik bir teşebbüs olduğu şüphesi ağırlık kazanıyor. Karşı karşıya olduğumuz tehlikenin ne kadar büyük olduğunu, bu darbe teşebbüsünün tarih dışılığı gösteriyor. Soğuk Savaş'ın bitmesi, dünyanın farklı bir kisveye bürünmesi ile bu ve benzeri darbelerin şartları, artık ilkel kabile toplumlarında bile kalmadı. Bizde ise, özel şartlar yüzünden devlet içinde bazı gayri meşru iktidar alanları yaşamaya devam etti. Şimdi, bu güçler son bir hamle ile tasfiye edilmelerini engellemek üzere bir intihar eylemine girişiyorlar. Bütün şartlar karşılarında olduğu için, akıl ve mantık dışı bir cinnet halinde bulunuyorlar. Kısaca kan dökmeye hazırlanıyorlar. Suriye'de Hafız Esad'ın Baasçılığı, nüfusun % 15'ini teşkil eden mezhep azınlığına dayanıyordu. Türk Baasçılığının mezhep renginin, sadece kitlesel destek arayışından ibaret olduğunu, bu mezhebe mensup olanların da unutmaması lâzım. Teşebbüs tarih dışı. Gözünü iktidar hırsı bürümüş delilerin marifeti. Tehlike bu yüzden büyük. Ve bu yüzden demokrasinin şeffaflığına ve hukuka daha fazla ihtiyacımız var. Hepimiz Ergenekon soruşturmasını yürütenlere destek olmakla mükellefiz.
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, Zaman Gazetesi, 24 Mart 2008

halid kartal
24.03.2008, Pazartesi 10:30
bu yazıyı herkes okumalı.ağzınıza sağlık hocam.haberi elimden geldiğince çevreme yayacağım.saygılarımla

dursun mut
24.03.2008, Pazartesi 10:03
saygı değer hocam güzel söylemiş şimdi bu oyunu kuranların oyunlarını boşa çıkarmak için mücadele vermeliyiz eğer yarınlara iyi bir ülke bırakmak istiyorsa

mehmet akcicek
24.03.2008, Pazartesi 09:55
Bu gerçeğin ta kendisidir... Uyanıl olalım diri olalım birlik olalım itidalli olalım... sonuna kadar bu işin takipçisiyiz...



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 06:38

İlhan Selçuk'tan Başbakan'a zeytin dalı! Serbest kalan İlhan Selçuk'tan Başbakan Erdoğan'a çağrı... Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve savcılık tarafından yurt dışına çıkmama şartıyla serbest bırakılan İlhan Selçuk’dan çarpıcı açıklamalar geldi. Serbest kalmasının ardından dün evine çekilen Cumhuriyet’in başyazarı kendisini ziyarete gelen gazetecilerle görüştü. ‘Ergenekon’un fikri lideri’ olduğu iddiasıyla sorgulanan Selçuk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a önemli bir çağrıda bulundu. Gazeteci Melih Aşık’ın köşesine taşıdığı çağrıda Selçuk, Başbakan Erdoğan’ın harekete geçmesini istedi. Selçuk şunları söyledi: “Türkiye’de demokrasi çok tehlikeli bir kutuplaşmaya sürükleniyor... Burada gerilimi azaltmak için harekete geçmek görevi Sayın Başbakan’a düşer... Siyasetçiler el birliği ile Türkiye’yi bu tehlikeli yörüngeden çıkarmalıdır..” Ayrıca Selçuk, sorgusu sırasında Ergenekon operasyonunun genişleyerek devam edeceği izlenimini aldığını söyledi…

kemal torun
2008-03-24 11:56:35
Sayın Selçuk gözaltına alınmazdan önce niye böyle ılımlı değildi. Demek ki bir sıkıntısı var. Yokum diyebildi mi? Diyemedi. Bari şimden sonra olmasın bölücülerin, yıkıcıların, ergenekoncuların içinde.

Ali
2008-03-24 11:38:07
Mahir Kaynak işte bu cuntanın içine sızmış bir ajandı. Kaynak, İlhan Selçuk ile beraber "darbeciler" birbirlerinin ev ve işyerlerinde toplantılar yapmaktaydı. Bunlardan biri de Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılmıştı. O dönemde sadece İlhan Selçuk değil Cumhuriyet'in tüm çalışanlarının cuntanın içinde olduğu ifade ediliyordu Sol çevreler 12 Mart Muhtırası'nı kendi darbeleri sanmış olsalar da birkaç gün sonra 9 Martçılar'ın tasfiye edildiği anlaşılmıştı. Yeni kuşaklar bu dönemi pek bilmez. Onun için öğrenmek isteyenlere bir tavsiyem var. Hasan Cemal'in -ki Cemal Cumhuriyet'in yayın yönetmenliğini de yapmıştır İlhan Selçuk'un muhalefetine rağmen- "Cumhuriyeti çok sevmiştim" kitabını okuyun. Ve görün Cumhuriyet denilen gazete neymiş, İlhan Selçuk denilen yazar neymiş!

eydo
2008-03-24 11:08:23
DARBECİ GÜNAH ÇIKARIYOR... BU YAŞINA GELMİŞ BİR AYAĞI ÇUKURDA, HALAN BU ÜLKENİN BATMASI İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPMAYA ÇALIŞIYOR, AHİRETTE BUNUN HESABINI NASIL VERECEKSİN? SEN VE SENİN GİBİ SAHTEKAR DEMOKRATLARA, BÖÜCÜLERLE KOLKOLA GEÇEN VE TÜRK ASKERİNE KURŞUN SIKANLARA GÜL VERENLER DOĞU PERİNÇEK VE AVENESİ KALKMIŞ, AKP NİN HEDEFİ ORDU DİYOR, UTANMAZLARA AKIN YAVUZ HIRSIZ DİYE BUNLARA DENİR, BAŞKA BİRŞEY DEĞİL, BU VATAN VE MİLLET ALLAH IN İZNİYLE İLELEBET YAŞAYACAKTIR. SİZ GİBİ SAHTE DEMOKRATLAR İSTEMESEDE...

ERGİN TOYER
2008-03-24 11:04:30
DÜĞÜN DEĞİL BAYRAM DEĞİL KAYNANAM BENİ NİYE ÖPTÜ?

Abdullah Morcol
2008-03-24 10:51:01
Değneksiz köy zannetmişlerdi Türkiyeyi.Köprünün altından çok sular geçti.Bakmayın salıverildiğine, İ.Selçuk;Kızılelma/Gladio Örgütü kapsamında her şeyin bilindiğini gördü.Telaşta şu an.Ülkeyi düşündüğü falan yok.Onun derdi,hayatının son demlerinde FAŞİST damgası yemek.Çünkü içinde bulunduğu Kontrgerilla/Ergenekon/Kızılelma,demokrasi karşıtı bir PENTAGON-CIA Klasiğidir.Tıpkı İtalyan Gladiosu gibi.

mine yıldız
2008-03-24 10:34:28
Sözde ülkeyi düşünerek darbe çığırtkanlığı yapıyorlar.Bu ülke böyle düşünülmez.Sizler Türk halkına vatana zarar veriyorsunuz.Kendinize gelin halk sizi affetmez Türk halkı çok aklıllıdır..

vaha öz
2008-03-24 10:10:04
Sayın selçuk darbelerden nemalanan hortumcu medyayı itidale ve insanlığa çağırsın yeter. verdiği bilgiler çok önemliydi teşekkürler.

cumhur kızılateş
2008-03-24 09:40:38
bence demokrasimizde halk arasında hiç bir kutuplaşma yok bence ben akp ye oy verdim en yakın arkadaşım mhp ye verdi komşumuz chp ye verdi eşim baş örtülü kız kardeşim in başı açık herkes gül gibi geçiniyor .ama bundan rahatsız olan birilerimi var acaba ...



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 06:20

Davayı açtırıyoruz darbeye hazırlan Teknik takibe takılan İlhan Selçuk'un bu sözleri söylediği iddia ediliyor Ergenekon terör örgütüne yönelik 4. dalga operasyon kapsamında gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu, polisin yaptığı teknik takibe takıldı. Star gazetesinin haberine göre, gözaltına alınan bu isimlerin son iki aydır yoğun bir şekilde AK Parti'ye yönelik kapatma davası açtırmak için kulis yaptıkları ve davanın açılmasının ardından gerçekleştirilmesi gereken eylemler için plan yaptıkları ortaya çıktı. SÜRECİ BİZZAT YÖNETMİŞ İstanbul Terörle Mücadele ekipleri, Ergenekon terör örgütüne yönelik soruşturma kapsamında örgütün fikir lideri olduğu değerlendirilen İlhan Selçuk'u 2 ay önce teknik takibe aldı. Kapatma davası ve iddianame sürecini aktif bir şekilde yöneten Selçuk'un üçüncü şahıslarla yaptığı telefon görüşmelerinde kapatma davasının açılacağından ve davanın kapatmayla sonuçlanacağından kesin olarak sözettiği tespit edildi. BUNDAN SONRA KRİZ ÇIKAR Selçuk'un teknik takibe takılan bir telefon görüşmesinde muhatabına 'Davayı açtırıyoruz. İddianeme hazırlanıp dava açılacak. Bugüne kadar Türkiye'de ekonomik kriz çıkmadı ama kapatma davasından sonra mutlaka kriz çıkar. Bunlardan kurtulmak lazım' dediği tespit edildi. Ergenekon trafiğinin fikir yöneticiliğini yapan Selçuk'a bilgi veren bir kişi ise kapatma davasından önce sarfettiği 'İlgili kişilerle görüştüm. Merak etmeyin durumlar iyi, havamız çok güzel' sözleriyle dikkat çekiyor. DARBEYE ZEMİN HAZIRLAYIN İlhan Selçuk'un bir başka telefon görüşmesinde ise kapatma davasının açılmasının ardından yapılması gerekenlerle ilgili talimat verdiği belirlendi. Selçuk'un, davanın açılmasının hemen ardından ses getirici eylemler düzenlenerek Türkiye'yi yönetilemez hale getirmek için çalışılmasını istediği belirlendi. Selçuk'un, Ergenekon üyeleriyle yaptığı konuşmalarda da darbeye zemin hazırlamak için sarsıcı eylemler yapılması talimatı verdiği kayıtlara girdi. SUÇU ÖRGÜTÜN AMAÇLARI İÇİN GÖREV ÜSTLENMEK Ergenekon terör örgütünün fikir lideri olduğu belirtilen ve Terörle Mücadele şubesinde 5 saat sorgulanan Selçuk'un gözaltına alınış gerekçesi ise şöyle açıklandı: Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda bilerek ve isteyerek görev üstlenmek. Emniyette yaklaşık 5 saat sorgulanan Selçuk, saat 21.00'de Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirildi. Hemen savcılık katına çıkarılan Selçuk'ta sonra Perinçek'in şoför ve korumaları Yusuf Beşerik, Yusuf Tuncer, Mahir Çayan Güngör, Aydın Gergin ve AykutTokak adliyeye getirildi. Savcı Zekeriya Öz Selçuk, Beşerik ve Tokak'ı sorguladıktan sonra serbest bıraktı. Savcı bu arada Selçuk'a yurt dışı yasağı konması için nöbetçi mahkemeye başvurdu. SavcIlIktan serbest Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından sorgulanan İlhan Selçuk savcılıktan serbest bırakıldı. KANSIZ OLMAZ DARBE DE LAZIM Darbe beklentisi içindeki olduğu tespit edilen İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun teknik takibe takılan telefon görüşmelerinde AK Parti'ye kapatma davası açılacağından ve sonunda AK Parti için kapatma kararı çıkacağından emin olarak söz ettiği belirlendi. Kapatma davasının sonucunu dava açılmadan bilen Alemdaroğlu'nun bir görüşmesinde 'Kansız olmaz. Darbe lazım. Öncelikle de bu davanın açılması lazım' dediği öğrenildi. Bu arada polis Alemdaroğlu ve Perinçek için 24 saat daha ek gözaltı süresi aldı. SARIKIZ VE AYIŞIĞI MİMARI ERUYGUR DAVAYI SORUYOR İlhan Selçuk, Perinçek ve Alemdaroğlu'nun teknik takibi sırasında, 2004 yılındaki Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimlerinin baş aktörü eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur da dinlemeye takıldı. Selçuk, Perinçek ve Alemdaroğlu ile Eruygur'un farklı zamanlarda yaptıkları görüşmelerde de kapatma davası sık sık gündeme geldi ve Eruygur'un 'Görüşmeler ne oldu, dava ne aşamada' dediği öğrenildi. Kapatma fikri Selçuk'tan belge Perinçek'ten ERGENEKON terör örgütüne yönelik 4. dalga operasyonunda gözaltına alınan 12 kişiden 8'inin AK Parti için açılan kapatma davasından dava açılmadan aylar önce haberdar oldukları ve iddianame sürecini bildikleri belirlendi. AK Parti için açılacak kapatma davasıyle ilgili girişimlerin fikir babalığını İlhan Selçuk'un yaptığı, İP lideri Doğu Perinçek'in de davaya delil teşkil edecek belgeleri gerekli yerlere ulaştırdığı belirlendi. Polisin yaptığı değerlendirmede AK Parti'nin kapatılması talebiyle hazırlanan iddianamenin Ergenekon operasyonunda ele geçirilen dökümanlarla üslup yönünden büyük benzerlik taşıdığı saptandı.



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 06:10

Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarının sahibi olduğu iddiasıyla tutuklanan emekli Binbaşı Öztürk verdiği ifadede, 'İşçi Partisi ve Perinçek, mevcut illegal örgüt orijinli altyapı kadrolarıyla bir eylem yaptırabilir, planlayabilir' dedi. >>> HABERİN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN >>>



Bircan Yıldız - Moderatör,
24 Mart 2008, Pazartesi 06:02

Danıştay Provokasyonu ile Ergenekon çetesi arasındaki ilişki kesinleşmiş olduğu halde; Yargıtay Başsavcısı'nın bu sekizde sekiz bağlantıyı itina ile göz ardı etmiş olması yeterince çarpıcı bir göstergeydi… “AK Parti'yi kapatma davası, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratmayı amaçlıyor” diye ısrarla yazıyorum… Şimdi de, dün Taraf gazetesinde yayınlanan ilginç bir haberi okuyoruz: “Ergenekon operasyonu kapsamında Cuma günü gözaltına alınanlar arasında yer alan bir kişinin bilgisayarında Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından hazırlanan iddianamenin bir nüshası bulundu… İddianame nüshasının bilgisayarda bulunduğu tarihin, kapatma davasının açılmasından iki gün önceye denk düşmesi dikkat çekti…” *** Kapatma davası 14 Mart'ta açıldığına göre… Ergenekon kapsamında gözaltına alınan kişinin bilgisayarında 12 Mart'ta iddianamenin bir kopyası nasıl yer alabiliyor, acaba? Başsavcının iddianamesi davadan hemen önce kuş olup uçmuş… Ergenekoncuların bilgisayarına konmuştur. *** Ulusalcı-Darbeci Ergenekon takımı kapatma davası açılacağını elbette biliyordu… İşte buraya yazıyorum… Davadan “Cumhuriyet Halk Seçmesin Partisi” yönetimi de haberdar edilmişti… Hürriyet gazetesi de… Cumhuriyet'in patronu İlhan Selçuk'un iddianameden haberdar edilmemesi eşyanın tabiatına aykırı düşerdi… Ne demişler? Kambersiz düğün olmaz! İlhan Bey, istediği kadar inkar etsin… “İddianame eksenli kumpas” ortada… *** Star'ın dünkü sürmanşetinde yer alan haberde sarsıcı bir telefon konuşmasından söz ediliyor… İlhan Selçuk, polisin teknik takibine takılan bir telefon konuşmasında muhatabına şöyle diyor: “Şu ana kadar Türkiye'de ekonomik kriz çıkmadı. Davayı açtırıyoruz. Kapatma davasından sonra mutlaka kriz çıkar. AKP'den kurtulmak lazım…” Bir başka telefon görüşmesinde ise Selçuk'un kapatma davasının ardından yapılması gerekenlerle ilgili talimat verir şekilde konuştuğu saptanmış… Haberdar edilmek, ne kelime… İlhan Bey kapatma davasının fikir babası gibi duruyor! Sütununda “Bu gidişle bir şeyler olacak” diye… Parola verir gibi yazması boşuna değilmiş… *** Serbest bırakılmış olması, Cumhuriyet'in patronu hakkında şu ana kadar oluşan çok ciddi kuşkuları ortadan kaldırmıyor… “Ergenekon'a üye olmaksızın örgüt adına vazife yüklenmek”le suçlanan İlhan Selçuk, tutuksuz yargılanacak… Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar Ergenekon çetesine ait Ümraniye cephaneliğinden çıkan bombalarla tek yumurta ikizi idi… Bombalar, Ordu malıydı… Hal böyleyken… İlhan Bey, gazetesinin bombalanması olayının üzerine ısrarla gitmedi… Bugüne kadar Ergenekon çetesi aleyhine tek sözcük sarf etmedi! Hürriyet'in kaptan köşkünde oturan ve geçen hafta Ergenekon'u dolaylı olarak savunan zat-ı şahane: “Ya İlhan Selçuk konuşursa, işte köşem beni yargılayın derse, ne diyeceksiniz?” babalanmasıyla Cumhuriyet patronuna arka çıkıyor, ya… İlhan Bey, elbette konuşmalıdır: Cumhuriyet'in bombalanması eyleminin üzerine gitmekten bunca zamandır neden kaçtıklarını mutlaka izah etmek zorundadır! İşin sırrı burada saklı, çünkü… Tamer Korkmaz, Yeni Şafak Gazetesi, 24 Mart 2008, http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=24.03.2008&y=Tamer_Korkmaz



M. Ali Bulut,
24 Mart 2008, Pazartesi 04:55

SİNCAN’A TANK MI İSTİYORSUNUZ? Ak Parti, hadiselerin zorlaması ile o odada kim oturuyor öğrenmek istedi. Ama galiba, düşündüğünden daha karmaşık bir yapıyla karşı karşıya! Yer, CHP Genel merkezi. Genel Başkan Deniz Baykal, Derin solun bazı isimlerinin Ergenekon operasyonu çerçevesinde gözaltına alınmaları münasebetiyle basın toplantısı yapıyor. Amacı AK parti’ye yüklenmek. Kelimeleri özenle seçtiği belli Baykal’ın, şöyle diyor: "AKP şimdi kendi derin devletini inşa etmektedir. AKP kadrolaşmasının meyvelerini toplamaya başladı.”

Ciddi bir ifşaat. Demek ki cidden bir şeyler değişiyor Türkiye’de. Demek ki gerçekten sağ sadece iktidar değil, muktedir de olmak istiyor. AK parti galiba bu kere doğru yere; Bediuzzaman’ın “zındıka komitesi” dediği gerçek derin – belki de karanlık demek lazım- devlete dokundu. Şunu hemen sarih edeyim. Bu milletin bekası ile yakından alakalı biri olarak derin bir aklın ve tasarrufun bulunması gerektiğine inanan biriyim. Her devletin bir ‘derin’i vardır ve olmalıdır. Gayesi de ‘milletin bekası’dır. Ama bizimkisi, derin ‘değil’ adeta karanlık! Tek derdi var; Türk milletini İslam’dan uzak tutmak! Böylece bilerek veya bilmeyerek, Batı’nın sultasının devam etmesine hizmet ederler.

Bugüne kadar başarılı oldular. Orada; o derin ve karanlık odalarında ‘masun ve masum(!)’ yaşadılar. Ergenekon münasebetiyle, iz sürücüler, “illegal olayların odağı haline geldiği’ anlaşılan o karanlık odada kimlerin oturduğunu merak edince, işte görüyorsunuz, neler oldu. Yargıtay’ın durup dururken Ak Parti aleyhine dava açmasını yadırgayanlara yargının tarafsızlığını hatırlatanlar, bakıyorum şimdi yargıdan rahatsız oluyorlar. (İşte bu bizim karanlık güçlerimizin genel karakteristiğidir.) Bugüne kadar sayısız faili meçhuller işlendi, kimin yaptığı bilinmeyen sayısız olaylar gerçekleşti ve suç her seferinde derin devlete yüklendi ve asker suçlandı. Ordu bütünsel olarak böyle bir ithama muhatap olmaktan gına getirdi ve açık olmasa da tavrını, bu kere ‘hayır, o ben değilim’ diye ortaya koydu.

Bugüne kadar, hiç kimse, elde edilen ipuçlarını o karanlık oda ile ilintilendirmeye cesaret edemedi. Bilmeyenler konuştu ama bilenler sustu. Uğur Mumcu gibi bilerek konuşanlar da bertaraf edildi. Rahmetli Özal’ı hatırlayın. Kendisine kast eden genci bağışladı. Çünkü emri verenlerin kim olduğunu öğrendi. Baş edemeyeceğini anlayınca ‘bunu yaptıran sizsiniz, biliyorum” der gibi tetikçiyi affetti.

Ak Parti, hadiselerin zorlaması ile o odada kim oturuyor öğrenmek istedi. Ama galiba, düşündüğünden daha karmaşık bir yapıyla karşı karşıya! Merkez odada asıl patron oturuyor ki ona yaklaşmak sanırım el an da mümkün değil. O baron! İki odanın da finansal ihtiyaçlarını karşılayan oda! Asıl akıl orası. Sağ ve sol odalardaki ekranların hard diski o odada! Ergenekon, -benim tahminim- bir merkez ve iki cenahtan oluşuyor. Merkez, bektaşiyan-ı şimal ve bektaşiyan-ı yesar gibi…

İlk operasyonda ele geçenler sağ odadakilerdi. Bu kere gözaltına alınanlar ise sol odandın sakinleri. CHP’nin köklerinin olaştığı yer! Bugüne kadar sadece asker ve ülkücü kökenliler derin devletle ilintilendiriliyorlardı. O yüzden de mahut basın, ne zaman karışık bir eylem olsa hemen bir ağızdan ‘sağ’a yüklenirlerdi! Şimdi anlaşılıyor sebebi! Dikkatleri, ‘kendi derinleri’nden ötelemekmiş amaç. İş ciddiye binince sağ odadakiler, sol odadakileri de ifşa etti. Yoksa durup dururken, elde delil ve gerekçe olmadan bağımsız yargı buna cesaret edebilir? Öyle değil mi mahut basın! Yargı bizi dokunurken tarafsız, size dokunurken taraflı olmaz heralde(!) İşte Baykal’ın sözünü ettiği bu! Ak parti karanlık odalardakilerin izini buldu. Öncekiler ‘40’lar, bunlar da ‘66’lar meclisi’nin üyeleri olmalı! Henüz ‘orta merkez oda’da kim oturuyor, bilemiyoruz. Bekliyelim. Bbelki ‘Bektaşiyan-ı Şimal’ciler de onu ele verirler! Benimkisi hayal işte!

Ak Parti, bu kere yüksek gerilim hattına dokundu anlaşılan. Buna mecbur oldu. Yıllardır iktidar olduğu halde muktedir olamamanın utancından sağ siyaseti kurtarmak için! Artık sağ inşallah iktidar olduğu gibi muktedir de olacak! İşte öfke bundan!

Bu yüzden yakında yeni Aczimendiler, yeni cinayetler, yeni Müslüm Gündüzler, dini cemaat liderleriyle irtibatlandırılmış yeni Fadime Şahinler, Ali Kalkancılar… arzı endam edebilir.Ama galiba sağ siyaset, rüşdünü kazanıyor! Ben size dememiş miydi, ‘cemre havaya düştü’ diye. Yakında cemre suya düşer. Ve millet, iktidarıyla birlikte muktedir de olur. CHP için zor bir dönem yani! Dolayısıyla Baykal yakınmakta haklı! Ak Parti, o karanlık odaya girmeye niyetli. Millet de merak ediyor. Kendisi adına neler yapılmış neler işlenmiş, bilmek istiyor. Belki bu sayede hepimiz öğreniriz CHP’nin örtülü faaliyetlerini. İttihat Terakkiden, Kılıç Ali’den bu yana kimler paganist tanrılara nasıl kurban edildi öğreneceğiz. Kim bilir? Evet Baykal haklı. Ak Parti o odaya girmemeli. Çünkü girerse rejimin takkesi düşecek, kel görünecek! Laiklik, sömürgeci sopası ve dinsizlik maskı olmaktan kurtarılacak!

Ben hep söylüyorum, Sayın Baykal bu ülkeye lazımdır, diye. Bakınız ne diyor: “Derin devletin kendine göre derin hukuku ihtiyaç olarak ortaya çıkar. Anayasası ihtiyaç olarak ortaya çıkar. Yargı ihtiyacı gösterir" Ya, nasıl da kendi lisanıyla yakalanıveriyor Baykal. O derin yaklaşımların yargıyı ve yasayı bugüne kadar, ‘keyfe ma yeşa’ kullandığını nasıl da itiraf ediyor! Yıllardır yırtınıp diyoruz ki, ‘Türkiye’de yazılı hukukun dışında bir hukuk işliyor ki, o anayasa’nın da millet iradesinin de üstünde duruyor” O odaya girilince CHP’nin bu foyası da ortaya çıkacak. Artık hep haklı olmayacak. Demek, Ak Parti, derin devletini kuruyor ve derin devletlerin kendi yasaları var ha! Doğrusu Ak Parti’nin bu kadar becerikli olacağını düşünememiştik. Aferin! Derin devletin yasası meselesine gelince… Evet, biz de yıllarca bundan yakındık. “Arkadaş, bilinen ‘ana’ yasanın ötesinde bir ‘baba’ yasa var ki, milletin ümüğünü sıkıyor. Ananın ırzına geçiyor!” dedik. Bu sizi hiç ırgaladı mı sayın Baykal? Öyle olmasaydı, İskilipli Atıf Hoca asılabilir miydi? Öyle olmasaydı, Bediuzzaman sürüm sürüm süründürülür müydü? Öyle olmasaydı Menderes ve iki arkadaşı masum yere ipe gönderilebilir miydi? Öyle olmasaydı, 411 milletvekili ile meclise giren Demokrat Parti, alaşağı edilebilir miydi? Ve öyle olmasaydı, üniversitedeki bir zulme son vermek maksadıyla havaya kalkan 411’ele, “Kaosa kalkan 411 el” denilebilir miydi? (Ne ilginç bir rakam! Ezan’ı serbest bırakan Meclis’e DP, 411 milletvekili ile girmişti. CHP 39… Şimdi yasaklanmış olan ikinci şeair olan örtünun serbest bırakılması için kalkan eller de 411. kaderin acayip bir cilvesi!) Evet, derin devletin kendine yasaları olduğunu biz çok iyi biliyoruz Sayın Baykal! Hiçbir zaman milletin iradesi doğrultusunda işlemeyen yasaları! Orada dengeler, millet lehine değişecek diye mi aklına adalet, yasa ve demokrasi geldi acaba Sayın Baykal’ın?

Evet derin devlet yeniden yapılandırılmalı, katılıyorum. İrtica ve laiklikle kafayı bozmamış, milletin mukadderatını esas alan ve kanun hakimiyetini esas bilen bir derin devlet! Bu olmazsa, bu büyük millet; Müslümanların ağabeyi olan bu millet, bu yüzyılı da misak-ı milli hapsinde iğdiş edilmiş üçüncü sınıf bir toplum olarak geçirecektir…

SİNCAN’A TANK MI İSTİYORSUNUZ?

Sayın Baykal, "Bu süreci sürdürmenin bir doğal sınırı vardır. O sınırın ne zaman ortaya çıkacağına hep birlikte tanık olacağız. Bu böyle gidemez” diyor. Doğru söylüyor Sayın Baykal! Aslında bu kadar da gitmemeliydi? Niye Sincan’da tanklar yürümüyor ki! Neden birileri, “Demokrasiyi askıya aldım. İkinci bir emre kadar başbakan Baykal’dır” demiyor ki! Acaba yapabilir mi ki Baykal o işi? Tabii böyle bir cümlenin ardında Baykal’ın ne kadar da milletin huzurunu düşündüğünü gösteren cümle gelecekti. İşte o cümle. “Bunun böyle gitmesinin bedelini Cumhuriyet'imiz, ulusal bütünlüğümüz ve hukuk devleti ödüyor" Peki sayın Baykal, bu keyfi, küfri, cebri ve askeri rejimin 60-70 yıldır millete çektirdiklerine ne demeli? Bir başörtü zulmünü bile durduramadınız? Haklısınız! Sayın Baykal! Galiba Ak Parti cidden, ciddi şeyler yapıyor! Türkiye’de derin bir darbe gerçekleşiyor. Milletin, iradesine ipotek koyanlara derin bir darbe indiriyor! Şimdi tam zamanı, bütün ışıkları yakmanın… Hani bir zamanlar Susurluk olayından sonra ‘aydınlık için bir dakika karanlık’ diyordunuz ya. Ben de diyorum ki, “sürekli aydınlık için, kalkın bir ampul daha yakın!”

YARGI TEHDİT ALTINDAYMIŞ!

İşte CHP liderinden bir inci daha: “Ülkenin siyaseti, hukuku, yargı organları çok ciddi tehdit altındadır… Bu iyi gidiş değildir. Anayasa ile bu kadar oynamak kimseye yarar getirmez" Sayın Baykal ben size katılıyorum. Tamamen haklısınız. Yargı tehdit altında! Artık onlara her istediğinizi yaptıramayabilirsiniz. Bu gidişat sizin için hiç de iyi görünmüyor. Kim oluyor bu Ak Parti! Ne hakla Anayasa değiştirebiliyor. Anayasa yapmak ve değiştirmek, ancak sol tahriklerle darbe yapmış askerlere aittir, öyle değil mi? Üstelik bu Ak partililer iktidar oluyorlar size rağmen. Hepsi hain! Bu ülkenin yüzde 85’i hain. Size oy bile vermiyorlar. Celallenmek hakkınızdır! Size hak veriyorum da, diyorum ki, bir kere de Anayasa’yı kökünden tağyir edip yerle bir eden, hukuku ve demokrasiyi hiçe sayan, tekme - tokatla bütün siyasetçileri –siz de dahil- kodese tıkanlara böyle celallenseydin! Onlara da hukuku ve yasayı, hatırlatmalı değil miydiniz? Malum, bu ülkenin geçmişi, ihtilaller, ihlaller ve hukuksuzluklarla doludur. Siz ciddi şeyler söylediğinizi sanıyorsunuz ama halk bunları yemiyor artık sayın Baykal! Çünkü, bizi “güvenmeye” çağırdığınız yargının mazisinde Yassıada ‘cinayet’i gibi vukuatlar var. Üstelik o cinayetleri hala savunan üyeleri var o yargının. Genelkurmay’dan talimat almayı bağımsızlığına müdahale saymayan yargının “tarafsızlığı”na nasıl inanayım? Parti kapatma hırsıyla geçmişe yürüyen iptal kararları vermedi mi o yargı? Bunlar yapılırken ortada Anayasa yok muydu? Türkiye hukuk devleti değil miydi? Niçin böylecelallenmediniz bir kere olsun? Hayır hayır! Siz laikçilerin derin yasalarında Müslüman’a ve İslam’a karşı bir vicdan sızıntısı yoktur. Zulme, adalet namı vermeye, tek parti döneminden alışıksınız! Ama galiba bitiyor artık! İnşallah.

M. Ali Bulut
Bugün Gazetesi, 24 Mart 2008, http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=142041



Recep Taşkın,
21 Mart 2008, Cuma 10:32

Yargıtay Başsavcısı'nın kapatma davasından sonra herkesin hukuka saygısı birden arttı. AK Parti davasında herkes hukuka saygılı olmaya çalışıyor. Şemdinli Davası'nda bu hassasiyet yoktu nedense. Genelkurmay Başkanı'nın adı iddianamede yer aldı diye kıyametler kopmuştu. Yargı yargı olalı herhalde böyle bir baskı görmemiştir. Sonunda bir savcı mesleğinden olmuş, iki sanık astsubay da mahkûmiyet kararı bozularak askeri mahkemede beraat ettirilmişti. Ergenekon da benzer muameleye tabi tutuldu. Bir benzer gelişmeyi Hrant Dink suikastında gördük. Bir kısım medya, bu suikastı ısrarla bir grup maceracı gence bağlamakta ısrar etti. Oysa kimi kamu görevlilerinin de yer aldığı bir cinayet olduğu apaçık ortadaydı. Ergenekon'u sadece Orhan Pamuk'a yönelik bir suikast girişimi olarak gösterme çabası içine girenler, Dink suikastını da sokak çocuklarının işi göstermekte ısrarlıydı. Trabzon'da görülmekte olan "ihmal" davası suratlarına bir tokat gibi çarpmış olsa gerek. İki jandarma astsubayının ifadeleri, Dink'e yönelik suikast girişimi ihbarlarının nasıl planlı bir şekilde örtbas edildiğini ortaya koydu. Bu gelişme, Ergenekon tipi örgütlenmelerin ülke insanı için ne kadar büyük tehdit olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Hakkı, hukuku sadece AK Parti'nin kapatılma davasıyla hatırlayanlar bu olayları görmezden geliyor. Suikastların aydınlatılmasına, çetelerin ortaya çıkarılmasına pek değinmiyorlar. Aslında bu süreçte takındıkları tavrın anlamı açık, eski tas, eski hamam düzeninin sürmesini istiyorlar. Bu açıdan bakınca bu davanın sadece laiklikle ilişkili olmadığını söyleyenlere hak vermemek mümkün görünmüyor açıkçası. (Ergun Babahan, Sabah gazetesi, 21 Mart 2008, http://www.sabah.com.tr/haber,7377B094E2154C1FBA669BC2E2A02F69.html)



Recep Taşkın,
21 Mart 2008, Cuma 10:17

"Cumhuriyet gazetesi: lâik Cumhuriyetin ayakta kalabilmesini elbette yalnız hukukla ve davalarla sağlamak mümkün değildir."
Şu satırları haftanın ilk günü Cumhuriyet'in 'başyazı' sütununda okudum: “Yüksek mahkemenin vereceği kararın ne olacağı elbette bilinemez; ancak Türkiye'nin lâik Cumhuriyet olarak İslâm dünyasındaki olumsuz gelişmeler karşısında ayakta kalabilmesini elbette yalnız hukukla ve davalarla sağlamak mümkün değildir.” Bilinenlerin tekrarı olan yazı sanki bu cümleyi kayıtlara geçirmek için kaleme alınmış gibiydi. “Yalnız hukukla ve davalarla sağlamak mümkün değildir” cümleciği ufukta başka sürprizlerin bizi beklediğini akla getiriyor. (Taha Kıvanç/Fehmi Koru, Yeni Şafak gazetesi, 21 Mart 2008, http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=21.03.2008&y=TahaKivanc)



mehmet barlas,
21 Mart 2008, Cuma 10:03

Kapatma iddianamesini keşke Deniz Baykal yazsaymış... Olayı "Çoğunluk hukuku bastırır mı" benzeri bir safsataya sürüklememeliyiz. Elbet hukuk çoğunluktan da üstündür. Devlet yasaları yapar ve kendi yaptığı yasalara uyar. Hukukun üstünlüğü böyle bir şeydir. Ancak hukuk da "evrensel hukuk" değerlerine uymalıdır. "Demokrasi" de, "Kuvvetler Ayrılığı" da, tıpkı "Laiklik" gibi evrensel değerlerdir. Çoğunluk (veya siyaset) yargının alanına müdahale edemez. Ama yargı da siyasetin alanına müdahale edemez. "Adalet" ise ince ayar ister. Eline makineli tüfeği alıp bütün şüphelileri tarayınca, "Nasıl olsa suçlu da cezalırıldı" denilemez adalette. Adalet keskin nişancıların işidir. Siyaset ortamında hukuku yok sayan fiillerin sahipleri varsa, bunları saptayıp, gerekli cezayı verirsin. Ama Deniz Baykalın her salı günü CHP Grubunda yaptığı konuşmalar modelinde ve belirli medyanın kasıtlı ve bazıları balon haberlerinden derlenmiş bir alaşımı, seçim kazanıp ikinci kez tek başına iktidar olmuş bir partiyi kapatmak için "iddianame" haline getirirsen, hem milyonlarca seçmeni, hem demokrasiyi, hem de Türkiyenin iç istikrarını ve dış itibarını cezalırmayı amaçlamış olursun. Tabii ki AK Parti yönetiminin de sözcülerinin de hataları var. İkinci dönem iktidar olmuş ve beş yıldır ülkeyi yöneten bir siyasi topluluk, hâlâ toplumun belirli kesimindeki "Bunların gizli gündemi var" kuşkusunu silemediyse, burada en azından bir imaj çarpıklığı veya söylem ölçüsüzlüğü sorunu vardır. Ama buna karşı sen "rejim " adına "ideolojik devlet" anlayışını "hukuk" diye öne sürüp, yargıyı demokrasinin karşısına dikersen, AK Partinin eleştirilmesi konusu da ikinci plana düşer. Bir de bu iddianamenin içine Cumhurbaşkanı seçilince milletvekilliği sona eren ve çok geniş kapsamlı bir dokunulmazlık kazanan Cumhurbaşkanı Gülü de yerleştirirsen, iş iyice çığırından çıkar. Seçim kazanamamış ve kazanamayacak demokrasi özürlüler, seçmen yerine yargıçlara ve savcılara güvenmeye başlarlar. Askeri darbeler döneminde "Kuvvetler Ayrılığı" nı, "Kara-Deniz-Hava Kuvvetleri" diye algılardık. Şimdi de "Kuvvetler Ayrılığı " denilince "Anayasa Mahkemesi", "Yargıtay", ve "Danıştay" mı aklımıza gelecek?



Ali Atıf Bir'den aktarılmıştır,
21 Mart 2008, Cuma 06:09

Kapatma davasından sonra AK Parti'nin "Ergenekon'un intikamını alıyorlar!" çıkışı ve bu fikrin "yine duruş ve ilgiye" göre mecralarda medyada işlenişi.. Neredeyse insan "Hakkaten ha!" diyecek.. Elde kanıt var mı? Yok.. Yapılan şey AK Parti'nin ve iletişim danışmanlarının "Topaç doktorluğu.." O kadar. Açılan kapatma davasının AK Parti'nin "üniversiteye türbanı sokma azmi ve kararlılığı" ile ilgili olduğunu sokaktaki çocuk bile biliyor. Ak Parti söz konusu yasayı Meclis'ten geçirmeseydi bu dava da açılmazdı.. AK Parti'nin ilköğretim, lise ve devlet çalışanlarına türbanı yaymayacağına inanılsaydı bu dava açılmazdı! Bilinen birileri, ister "öz-savunma" diyelim, ister "derin devlet" diyelim, ister "kontragerilla" diyelim "AK Parti'nin üniversitede türbanla Türkiye'yi şeriata götüren 'odak' olduğuna inanıyor" ve buna engel olmaya çalışıyor. AK Parti ise kendini "Hayır, ben siyaset yapıyorum" diye savunuyor. Üniversitede türbana izin vermenin şeriata giden yol olduğunu söylemek bir tür topaçlık.. AK Parti şu anda ilköğretim ve lise öğrencilerine ve de devlette çalışan kadınlara yönelik türban serbestisi getiren bir yasayı Meclis'e sevk etmedi ki... Ali Atıf Bir, Bugün Gazetesi, 21 Mart 2008, http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziID=20075



Emekli General Doğu Silahçıoğlu, dogusilah_28subat@hotmail.com
20 Mart 2008, Perşembe 04:06

Y.C. Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak ve AKP'nin kapatılmasını sağlamak gerekir. Siyasal İslam bugün Türkiye'de iktidara kadar uzanmıştır. Kim ne derse desin, siyasal İslam Türkiye Cumhuriyeti'ni teslim almıştır. Siyasal İslam'la mücadelede yapılması gereken yalnızca bir şey kalmıştır. O da AKP hükümetinin iktidarının yönetimden uzaklaştırılmasıdır... Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak ve AKP'nin kapatılmasını sağlamak… Ancak bu yöntemin uygulanmasında bazı dirençlerle karşılaşma ihtimali vardır… Anayasal kurum ve kuruluşların da desteğini sağlayarak, laik Cumhuriyetin yanında yer alan demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek kuruluşlarını ve “sol muhalefeti” bir araya getirmek; geniş halk yığınlarını harekete geçirmek… (Tarih: 3 Şubat 2008, Cumhuriyet. Bu açıklama kapatma davasından 11 gün önce yapıldı, tıpkı cumhuriyet yazarı ilhan selçuk'un kapatma davası açılmadan hemen önce gazetede başsavcıya gözdağı vermesi gibi ve iddianamenin ilk olarak cumhuriyet gazetesinde ayrıntılı olarak işlenmesi gibi tüm bu olaylar birbiriiyle organize şekilde gelişiyor.)



Recep Taşkın,
19 Mart 2008, Çarşamba 10:18

Ahmet Altan: Önümüzdeki günlerde çok ciddi bir güç çekişmesine şahit olacağız. Şimdi yapılacak tek şey onların aklındaki “ikinci” adımı atmalarını önlemek için derhal tedbir almak. (Taraf Gazetesi, 17 Mart 2008) "... Artık biliyoruz ki hukukçularımızın bu yaptıklarının hukukla alakası yok. Peki, neyle alakası var? Bütün dünyanın “gülünç” diye nitelediği bu son iddianame hukukla alakalı değilse, neyle alakalı? Bu başsavcı, ülkeyi altüst eden hukuk dışı bir saçmalığa tek başına mı girişti? Ben doğrusu tek başına olmadığından kuşkulanıyorum. Devletin içinden birilerine danışarak bu işe giriştiyse hiç şaşmam. Ama, bu insanlar tümden kör olamazlar. AKP’nin kapatılması halinde, yapılacak ilk seçimde bu partinin yerine kurulacak partinin yüzde ellilerin çok üstünde bir oyla iktidara geleceğini onlar da görüyor olmalı. Herkesin gördüğünü onların görmediğini düşünmek yanlış olur. Onlar da bu gerçeğin farkındadır. O zaman, tek amaçları AKP’yi kapatmak olamaz. AKP kapandıktan sonra en aşağı beş yıllığına seçimleri erteletecek bir başka plan daha olması gerekiyor akıllarında. Böyle bir planları olmadan AKP’yi kapatmaya kalkmak gibi bir çılgınlığa kalkışmazlardı. İşte asıl endişe verici soru da bu: Seçimleri erteletmek için ne yapmayı planlıyorlar? Ve, bu planın ordu içinde bir uzantısı var mı? Eğer, böyle bir planları varsa, bunun anlamı açık. Önümüzdeki bir iki hafta içinde “korkunç” bir olayla karşılaşacağız demektir. Seçimleri erteletecek kadar “korkunç” bir şey. Bu, çok tedirgin edici bir ihtimal. Ama böylesi planın uygulanması için bu da yetmez. Türkiye, tek başına ayakta durma gücüne sahip değil. Mutlaka ekonomik ve siyasal bir dış desteğe ihtiyaç duyuyor. Avrupa ve Amerika çok net bir biçimde böyle bir plana destek vermeyeceklerini açıkladılar. Bu hazırlıkları yapanlar bunu da daha önceden kestirmiş olmalılar. O zaman ikinci soruyla karşılaşıyoruz. Böyle bir girişimi başarıya ulaştırabilmek için kimin kendilerine yandaşlık yapacağını düşünüyorlar? Bu soru da, bir zamanlar emekli generallerin televizyon televizyon dolaşıp anlattıkları o eski planı ve onların önerdiği yandaşı akla getiriyor: Rusya… Asker ve hukuk bürokrasisinin içinde, kendi gizli egemenliklerini sürdürebilmek için Türkiye’nin kampını değiştirmeyi göze alacak kadar kendini kaybetmiş birileri var mı? “Asla yoktur” diyemiyorum doğrusu. Eğer varsa… O zaman da önümüzdeki günlerde çok ciddi bir güç çekişmesine şahit olacağız demektir. Türkiye devletinin kadroları, Batı tarafından desteklenen demokrasi yandaşları ve Rusya’ya göz kırpan darbeciler olarak ikiye ayrıldıysa… Karşılıklı hamleler yapılacaktır. Darbeciler, Türkiye’yi yörüngesinden saptıracak kadar “korkunç” bir olay planlarken… Demokrasi yanlıları da derhal Ergenekon çetesinin dışarıda kalanlarını tutuklayacaktır. Belki ikisi birden olacak. Önümüzdeki günlerde bir şeyler yaşayacağız. Ama ne olursa olsun, Türkiye bir daha geri dönülmez biçimde değişecek. Başsavcının iddianamesi, Kemalist devletin bitimini ilan ediyor bence. Bu “darbeci” güçlerin bir türlü “uslu” durmaması, sürekli sorun yaratmaya uğraşması, darbe planları hazırlaması; Türkiye’yi Batı müttefiki olarak tutmak isteyen devlet kadrolarını da, istikrarlı bir Türkiye isteyen gelişmiş dünyayı da bence bu sefer alarma geçirdi. Devletin içindeki bu darbeci Kemalist güçlerle birlikte yaşanamayacağını, buna mutlaka hukuki bir çözüm bulunması gerektiğini sanırım herkes anladı. O hukuki çözüm de kısa vadede yürürlüğe girecektir. Darbeciler planlarına uygun olarak “o korkunç şeyi” yapsalar da, onu yapamadan yakalansalar da, Türkiye mutlaka demokrasi hamlelerine hız verip darbeci Kemalizmi devletten kazıyacaktır. Başsavcı, AKP’yi kapatayım derken Kemalizm’i kapattı bence. Dünyayı ve Türkiye’yi yok saymanın bedelini devletin içindeki bütün güçlerini kaybederek ödeyecekler. Bunu göreceksiniz. Şimdi yapılacak tek şey… Onların aklındaki “ikinci” adımı atmalarını önlemek için derhal tedbir almak… Ve, bir dönemin huzur içinde bitmesini sağlamaktır." (http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=19545)



Recep Taşkın,
19 Mart 2008, Çarşamba 10:11

DARBE ADIM ADIM GELİYOR... Ergenekon Davası kapsamında hangi gazetecilerin gözaltına alınacağının konuşulduğunu açıklayan Yeni Şafak gazetesi yazarı Bayramoğlu, okuyucularına " Ergenekon operasyonundan bu yana ilgili her yazıda adı geçen general D.S'nin Cumhuriyet Gazetesi'nde bir odası olduğunu biliyor musunuz? " sorusunu yöneltti. Yaşananları bir darbenin ön hazırlığı olarak değerlendiren yazar, 2003-2004 mantığının tekrar devreye girmeye çalıştığını iddia etti. Bayramoğlu, yaşanan sürece 23 Ocak 2008 tarihli yazısında Savcının görevini yapmadığı taktirde gününü göreceğini söyleyen İlhan Selçuk'un ifadelerini örnek gösterdi. Ergenekon mantığının ve destekçilerinin şaha kalktığını belirten yazar, hiç kimsenin bu karaya ortak olmaması gerektiğini aktardı. Darbe hazırlığı yapıldığına dikkat çeken Bayramoğlu yazını şöyle sürdürdü: "Savcının muhtırasından önce "müjdeyi" bir dönem Sezer'le içtiği su ayrı gitmeyen İlhan Selçuk'un verdiğini, hatta geciktiği için bir yazısında savcıyı sigaya çektiğini duymadınız mı? Ergenekon Davası kapsamında hangi gazetecilerin gözaltına alınacağı söylentileri kulağınıza hiç gelmedi mi? Ergenekon operasyonundan bu yana ilgili her yazıda adı geçen general D.S'nin Cumhuriyet Gazetesi'nde bir odası olduğunu biliyor musunuz? Bu bir kalkışmadır... Hatta bir darbenin ön hazırlığıdır. 2003-2004 mantığının tekrar devreye girmesidir. Ne var ki, umut hep var, hep olacak, zira yolu açık olan ve ilerleyecek yegane unsur demokrasi ve toplumdur... Ama şu da ortada: Bu kalkışmanın ülke için bedeli ağır olacaktır... Demokrasinin askıya alınması ve ağır kriz ihtimali sistemin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanacaktır... Siz siz olun bu karaya ortak olmayın..." (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=19.03.2008&y=AliBayramoglu)



Recep Taşkın,
18 Mart 2008, Salı 05:36

Haksızlığa 1 milyon isyan Taraf gazetesi çalışanları yetkisini aştığı iddiasıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı için büyük bir kampanya başlattı... Taraf Gazetesi çalışanları AK Parti'ye açılan kapatma davası üzerine harekete geçerek davayı açan Savcı Abdurrahman Yalçınkaya'ya suç duyurusunda bulundu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AK Parti’nin kapatılması için hazırladığı iddianameye en sert tepki Taraf Gazetesi’nden geldi. Hukuk çevrelerinde çok tartışılacak olan başvuruyu gazetede yayınlayan Taraf çalışanları okurlarını başsavcı Yalçınkaya hakkında suç duyurusu yapmaya çağırdı. "GÖREVİ KÖTÜYE KULLANDI" “Demokrasi adına herkesi de suç duyurusunda bulunmaya çağıran” gazete çalışanları hazırladıkları şikayet dilekçesinde, Başsavcı Yalçınkaya’nın AK Parti’nin kapatılması için zorlama yöntemlerle delil elde ettiğini vurguluyorlar. Savcı Yalçınkaya’nın henüz kesinleşmemiş ve temyiz aşamasında olan Alparslan Aslan’ın davasını da, gerekçe göstermesine dikkat çeken çalışanlar, Yalçınkaya’nın görevi kötüye kullandığını ifade ediyorlar. Cumhuriyetin temel niteliklerinden birisinin Hukuk Devleti olduğunun altını çizen Şentop, “Hukuk devleti ilkesine sahip çıkmak gerekir. Vatandaşın bu duyarlılığı önem taşıyacaktır” diye konuştu. Başsavcı Yalçınkaya’nın görevini kötüye kullandığını ifade edip, şikayet dilekçesi hazırlayan Taraf Gazetesi, yayınladığı dilekçe örneğinin altına bugünün tarihini attı. Duyarlı vatandaşları parti kapatmaya davet eden Taraf Gazetesi'nin bu girişimi, hukuk ve yargı çevrelerinde çok tartışılacağa benziyor... Dilekçenin nereye ve nasıl yollanacağına ilişkin görüştüğümüz Taraf Gazetesi yetkikilileri hukuki süreç ile ilgili araştırmalardan sonra konunun detaylı bir şekilde gazetede yayınlanacağını belirttiler. İşte o dilekçenin örneği:
YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULU'NA

ANKARA

Şikayet eden: Taraf Gazetesi çalışanları.

Şikayet edilen: Abdurrahman Yalçınkaya. Yargıtay Başsavcılığı / ANKARA

Suç: Görevi kötüye kullanmak.

İzahı: Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya "laiklik karşıtı fiillerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle AK Parti aleyhinde Anayasa Mahkemesi nezdinde açtığı kapatma davasında zorlama delil tesis etme yoluna gitmiştir: Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in öldürülmesi ile ilgili olarak açılmış gerekçeli kararı dahi yazılmamış, henüz kesinleşmemiş ve temyiz aşamasında mütalaası istenmek üzere önüne gelecek davadaki bir sanığın sözlerini aleyhte delil olarak sunmuş, böylece daha dosyayı görmeden davayla ilgili mütalaasını vermiş, görevini kötüye kullanmıştır.

Gereğinin Yapılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 17.03.2008

Dilekçenin nereye ve nasıl yollanacağına ilişkin görüştüğümüz Taraf Gazetesi yetkikilileri hukuki süreç ile ilgili araştırmalardan sonra konunun detaylı bir şekilde gazetede yayınlanacağını belirttiler. (http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=19580)



Bu bölüme mesaj yolla



Sayfa    BirÖnceki  1  2  


ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.845.925