Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin davada 473 sanığın yargılanmasına devam edildi.
19.05.2018 12:49 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin davada 473 sanığın yargılanmasına devam edildi.
14.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Konya 3. Ana Jet Üssü'nde MAK personeli olarak görevliyken, 15 Temmuz darbe girişiminde Akıncı Üssü'nde gözaltına alınan sanık eski astsubay üstçavuş Halil Burak Balcı savunma yaptı.
Balcı, savunmasının başında isnat edilen suçlamaları, iddianamede yer verilen bilgi ve belgelerin hiçbirini kabul etmediğini belirterek, daha önce kötü muamele ile verdiğini öne sürdüğü ifadelerinin değil, mahkeme huzurundaki beyanların esas alınmasını talep etti.
Astubay Erdoğan Durgun'un telefon edip çağırdığını, Binbaşı Gökhan Maldar'ın emri doğrultusunda Akıncı Üssü'nde eğitim vereceklerini söylediklerini anlatan Balcı, 15 Temmuz'da Akıncı'ya geldiklerini, harekat komutanı Ahmet Özçetin ile görüştüklerini söyledi.
Daha sonra 143. filoda brifing için beklediklerini, bu sırada bir hareketlilik olması üzerine filo komutanının "siz beklemeyin, terörle mücadele harekatı olacak" dediğini öne süren Balcı, Durgun'un kimseye ulaşamaması üzerine filo gazinosunda beklemeye devam ettiklerini kaydetti.
Balcı, Özçetin'in kendilerini gördükten sonra Durgun'un brifing için geldiklerini söylemelerine rağmen, nizamiyelere takviyeye gitmelerini emrettiğini iddia etti.
Kendisini "yüzbaşı" olarak tanıtmamış
Durgun'un kendisini Yenikent nizamiyesine bıraktığını ifade eden Balcı, nizamiye girerken kendisini iddia edildiği üzere yüzbaşı olarak tanıtmadığını, üzerinde MAK'çı olduğunu belirten bir işaret dahi bulunmadığını, buraya üst çavuş rütbesiyle girdiğini savundu. Balcı, saldırı ihtimali üzerine takviye amaçlı gönderildiğini belirttikten sonra nizamiye gerisinde beklediğini öne sürdü.
Nizamiyedekilerin rutin görevlerini yaptığını, gelen personeli normal prosedürlerine uygun şekilde üsse aldıklarını bildiren Balcı, bir süre sonra uçakların da havalanmaya başladığını söyledi.
Balcı, nizamiyede kendinden daha rütbeli kişiler bulunduğu için böyle bir ortama müdahale etmesinin söz konusu olamayacağını savunarak, nizamiyede kim olduğunu hatırlamadığı birinin "Olaylar artmış, şu andan itibaren üsse kimse alınmayacak, dışarıya da kimse çıkarılmayacak." diye ikazda bulunduğunu anlattı.
Birinin de Orgeneral Hulusi Akar ve Abidin Ünal'In üsse geldiğini söylediğini anlatan Balcı, bir süre sonra da nizamiyeye özel teçhizatlı bir grup askerin takviye amaçlı geldiklerini ve dağıldıklarını bildirdi.
Üsse ciddi bir saldırı olabileceği algısı oluştuğunu, sonra küçük bir grubun kalkışma yaptığı haberlerini işittiğini ve endişesinin arttığını öne süren Balcı, ancak Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı orada bulunduğu için üssün yanlış bir işin içinde olabileceğini düşünmediğini ileri sürdü.
Balcı, vatandaşların gelmesi üzerine İnsani Yardım Tugayı'ndan yüzbaşı Özkan Hekin'in ve nizamiyedekilerin havaya ateş etmeye başladığını belirterek, kendisinin ateş etmediğini, hatta ateş edenleri engellediğini savundu. Balcı, vatandaşların bundan sonra uzaklaştığını anlattı.
Oradaki hiç kimseden Akıncı'nın bu girişimin bir parçası olduğuna dair bir şey duymadığını iddia eden Balcı, bulunduğu bölgede sabah 09.00 civarında, biraz geride otururken nizamiyeden bağrışma sesleri duyduğunu söyledi.
"Yüzbaşı Hekin'i ben vurmadım"
Gittiğinde, Özkan Hekin ile yarbay Mustafa Zelbey'in tartıştığını gördüğünü belirten Balcı, Hekin'in elinde uzun namlulu silahla çıkıp uzaklaşmaya başladığını, Zelbey'in de "Nedeye gidiyor bu adam. Psikolojisi bozuk. Bırakın gitsin." şeklinde söylemlerde bulunduğunu iddia etti.
Balcı, iddia edildiği üzere "Ne yapalım, giderse buradaki bütün istihbaratı verir." şeklinde bir beyanda bulunmadığını ya da başkasından böyle bir söylem duymadığını öne sürdü.
Hekin gözden kaybolduktan sonra iki el silah sesi duyduğunu iddia eden Balcı, yanıda bir SAT'çı ile ses gelen yere gittiğinde yerde yatan bir kişi gördüğünü söyledi. Balcı, bu kişinin Hekin olduğunu ve vurulduğunu söylediğini ifade ederek, bir araç istediğini ve aracın arkasına uzanan yaralıya ilk müdehaleyi yaptığını, yara yerine tampon uyguladığını öne sürdü.
Ambulans geç gelebileceği için bir uzman ve teğmen ile Hekin'i gönderdiğini ve "hemen hastaneye götürün" dediklerini ileri süren Balcı, ayrıldıktan sonra ondan bir daha haber almadığını ancak sonradan hastanede hayatını kaybettiğini öğrendiğini bildirdi.
Yüzbaşı Hekin'i kendisinin vurmadığını, aksine yaralı olduğunu görünce kurtarmak amacıyla elinden geleni yaptığını iddia eden Balcı, "Olay üzerime yıkılmak istenmektedir." dedi.
Gözaltındayken Adil Öksüz'ün telefonuyla babasını aramış
Abisi eski binbaşı Gökhan Balcı "Genelkurmay Çatı" davasında, babası Hasan Balcı ise kendisiyle birlikte aynı davada yargılanan Halil Burak Balcı, nizamiyede savcının geleceğini öğrendikten sonra bir yanlış yapmadığını, emirle buraya geldiğini anlatmak istediğini söyledi.
Sonrasında Batı Adliyesi'ne götürüldüklerini belirten Burak Balcı, mahkemeye çıkartılmadan önce nezarethanede tutulurken jandarma personelinin, avukatlarını arayabileceklerini söylediğini ancak kimsede telefon olmadığını dile getirdi.
Balcı, ismini sonradan öğrendiği Adil Öksüz'ün telefonu bulunduğunu ifade ederek, o konuştuktan sonra, bu kişinin izni doğrultusunda kamera karşısında babası Hasan Balcı'yı arayıp mahkemeye çıkarılacağını, tanıdığı bir avukata ulaşmasını söylediğini bildirdi. Burak Balcı, bir kişi daha telefonla konuştuktan sonra tekrar babasını aradığını, bir avukata ulaşıp ulaşmadığını sorduğunu, ondan "hayır" yanıtı aldığını öne sürdü.
Üçüncü seferde, telefonunu aldığı eşinin amcasına "Batı Adliyesindeyim. Tanıdığın avukat varsa gönderebilir misin?" diye mesaj çektiğini bildiren Balcı, bu görüşmelerin nezarethanedeki 10'a yakın kişinin önünde gerçekleştiğini söyledi.
Balcı, telefonunu aldığı kişinin Adil Öksüz olduğunu günler sonra öğrendiğini iddia ederek, "En zor anımda babama ulaşmaya çalıştım ve avukat istedim. Bu hadise babamın iki yıla yakındır tutuklu olmasına neden oldu. Masum bir baba, evladının kim olduğunu bilmediği bir kişinin telefonunu kullanmasından dolayı cezaevindedir." dedi.
Mahkeme başkanının, yüzbaşı Özkan Hekin'in hastanede not defterine ismini yazdığını belirtmesi üzerine Balcı, Hekin ile birbirlerini tanımadıklarını ve nizamiyedeyken de ismini söylemediğini öne sürdü. Balcı, "düzmece" olarak nitelendirdiği tutanak ile yapılan bu suçlamayı reddettiğini belirtti.
FETÖ'ye iltisakı olmadığını, Atatürkçü kimliğinden ve prensiplerinden de ödün vermediğini iddia eden Balcı, tahliyesini talep etti.
Sanık eski astsubay Emre Karaaslan, olay tarihinde TSK İnsani Yardım Tugayı Lojistik Destek Komutanlığında görev yaptığını, eski yarbay Mustafa Zelbey'in alarm tatbikatı olacağı emri üzerine kışlaya gittiğini anlattı.
Zelbey'in emri üzerine araçlara binip Akıncı Üssü lojman nizamiyesine gittiklerini savunan sanık Karaaslan, "Tugay komutanım albay Ali Eraslan hiçbir şeye karışmadan beklememizi emretti. Nizamiyenin yanındaki ağaçlık alanda beklemeye başladık." diye konuştu.
Karaaslan, nizamiyede beklerken cep telefonundan "silahlı kuvvetlerin" darbe girişiminde bulunduğu haberlerini gördüğünü, daha sonra güvenlik binasının yanında bekleyen komutanının yanına giderek, "Kışlaya dönelim." dediğini, komutanının da Genelkurmay'dan gelen emirle beklediklerini söylediğini öne sürdü.
Güvenlik binasına gittikten sonra tabur komutanını aradığını belirten sanık Eraslan, daha sonra lojmanlar bölgesinde bodrum katına geçip beklediklerini, ardından gelen polis ekiplerine "sığındıklarını" dile getirdi.
Kendisini kışlaya çağıran albay Ali Eraslan ve yarbay Mustafa Zelbey'den şikayetçi olduğunu ifade eden sanık Eraslan, tahliye talebinde bulundu.
"Dışarıdan bağrışma sesleri geldi"
Sanık eski teğmen Muhammed Saka da 15 Temmuz'da rutin mesaisini bitirdikten sonra evine gittiğini, yarbay Mustafa Zelbey'in arayarak alarm tatbikatı olacağını ve ivedi kışlaya gelmesini emrettiğini savundu.
Saka, 23.00 sıralarında kışlaya gittiğini, Zelbey'in kendisi ve yanındakilere terör saldırısı istihbaratı olduğu için Akıncı Üssü'ne gidileceğini söylemesi üzerine kamuflajları giyip araçlarla yola çıktıklarını belirtti.
Dört araçla saat 00.00 civarında Akıncı Üssü'ne giriş yaptıklarını ifade eden Saka, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Komutanımız tarafından Akıncı Üssü Yenikent nizamiyesinde kalmam emredildi. Diğer arkadaşları başka nizamiyelere gönderdiler. Biz sabaha kadar Yenikent nizamiyesinde bekledik. Bulunduğumuz sırada bir ara nizamiye önüne sivil bir araçla vatandaşlar geldi. Biz nizamiyede bulunan kulübenin içindeydik. Dışarı çıkamadık. Dışarıdan bağrışma sesleri geldi ve bir el silah sesi duyuldu ama kim ateş etti görmedim. SAT komandosu bir grup asker nizamiyenin önüne geldi. Burada beklerken kalkışmayla ilgili haberler duydum."
Kısa süre sonra nizamiye bölgesinden seslerin yükselmeye başladığını belirten sanık Saka, yüzbaşı Özhan Hekin'in kışlayı terk etmek istediğini duyduğunu, bir süre sonra da Hekin'in yaralı olarak nizamiyeye getirildiği beyanında bulundu.
Sanık Süleyman Mert de olay tarihinde TSK İnsani Yardım Tugayı Lojistik Destek Komutanlığında astsubay rütbesiyle görev yaptığını, akşam saatlerinde evinde istirahat ettiği sırada taburdan arandığını, albay Ali Eraslan'ın emriyle alarm verildiğinin söylenmesi üzerine de birliğine gitmek için hazırlandığını savundu.
Birliğe gitmeden kısa süre önce o gece darbeciler tarafından şehit edilen birinci sicil amiri yüzbaşı Özhan Hekin'i aradığını, onun da birliğe gelmesini emretmesi üzerine yola çıktığını anlatan Mert, şu beyanlarda bulundu:
"Kışlaya gittiğimde albay Eraslan'ın emriyle, alarm eğitimi ve denetleme gibi durumlarda kullandığım G3 piyade tüfeğini imza karşılığı aldım. Tugay karargah binasında Suriye'ye bir harekat olabileceği, bizim birliğimizin de koruma amaçlı Akıncı Üssü'ne gidileceğini söyledi. Kışladan çıktık, Akıncı Üssü'nde lojman nizamiye olduğunu sonradan öğrendiğim yere geldik.
Araçlardan indikten sonra nizamiyenin giriş kısmında komandolar bulunuyordu. Biz de orada beklemeye başladık."
Nizamiyede güvenlik amaçlı bekledikleri esnada haberlerden darbe girişimini öğrendiğini öne süren Mert, bu sırada gelişen olay hakkında görüşmek için binbaşı Murat Tekin'in yanına gittiğini ancak onun da yaşananlardan habersiz olduğunu öğrendiğini iddia etti.
Sabah saatlerine kadar bulunduğu bölgeyi terk edemediğini, kimseye ateş açmadığını ileri süren sanık Mert, tahliye talebinde bulundu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Konya 3. Ana Jet U¨ssu¨'nde görevli olmasına rağmen darbe gecesinin yaşandığı 15 Temmuz'da Akıncı Üssü'nde gözaltına alınan sanık eski astsubay Erdoğan Durgun savunma yaptı.
Durgun, savunmasının başında darbe girişimini tasvip etmediğini ve kınadığını belirterek, mahkemede vereceği beyanlarının kabul edilmesini istedi.
Durgun, 14 Temmuz'da binbaşı Gökhan Maldar'ın, MAK-İHK eğitimi için Akıncı Üssü'ne gitmesini emrettiğini belirterek, 15 Temmuz'da eğitimde bulunacak astsubay Halil Burak Balcı ile Ankara'ya geldiğini söyledi.
Akıncı Üssü'ne saat 15.00'te geldiklerini, lojman nizamiyesinde ve üs nizamiyesinde kayıt yapıldıktan ve içeri bilgi verildikten sonra üs karargahı harekat komutanlığına yönlendirildiklerini anlatan Durgun, harekat komutanı Ahmet Özçetin'in niçin geldiklerini sorduğunu, durumu anlattıktan sonra 143. Filo'ya giderek filo komutanıyla tanıştıklarını bildirdi.
Durgun, filo komutanına da eğitim için brifing salonuna ihtiyaçları olduğunu, onun da eğitim saatiyle ilgili bilgilendirme yapacaklarını ve filoda bekleyebileceklerini söylediğini öne sürdü.
Filoda, 17.00-18.00 saatlerinde personelin toplanmaya başladığını, brifing için toplandıklarını düşündüğünü iddia eden Durgun, sorduklarında filo komutanının terörle mücadele harekatı yapılacağını ve beklemelerini bildirdiğini savundu.
Durgun, bunun üzerine değişiklik olduğunu belirtmek üzere Konya üssünü aradığını ve yetkili biriyle görüşmek istediğini, ancak kimseye ulaşamadığını ileri sürerek, bir sonuç alamayınca filo gazino bölgeside beklemeye devam ettiklerini söyledi.
Koşuşturmaların arttığını anlatan Durgun, gazinoda beklerken harekat komutanının kendilerini gördüğünü, üsse yönelik bir terör saldırısı olabileceği istihbaratı aldıklarını ilettiğini aktardı. Durgun, harekat komutanının, üs komutanının emriyle bu durum geçene kadar takviye amaçlı nizamiyelerde görevlendirildiklerini söylediğini belirtti.
"Eğitim için geldik" demesine rağmen harekat komutanının "Terör saldırısı diyorum." ifadesini kullanarak emrettiğini ve karşılığında "Emredersiniz" dediklerini öne süren Durgun, Halil Burak Balcı'nın Yenikent nizamiyesine, kendisinin de üs ve lojman nizamiyesine gittiğini anlattı.
Sadece olup biteni izlemiş
Durgun, önce üs nizamiyeye, oradan da lojman nizamiyeye geçtiğini ifade ederek, terör saldırısı durumuna karşılık takviye amaçlı gittiği için arka planda olup biteni izlemekle yetindiğini öne sürdü.
Beklediği sırada üst rütbeli personelin gelmeye başladığını ve kendisinin de bunları izlediğini belirten Durgun, sıkıyönetim bildirisinin bulunduğu kağıtları görmediğini, televizyonda da sıkıyönetim bildirisinin okunduğunu duymadığını iddia etti.
Durgun, bu sırada birlikte Fransa'ya serbest paraşüt eğitimine gidecekleri kıdemli başçavuş Kağan Polat'ın arayıp, bu görevle alakalı konuştuğunu, ancak Akıncı Üssü'nde bulunduğunu belirtmesi üzerine onun da nizamiyeye geldiğini bildirdi.
Neden burada olduğuna dair konuştuktan sonra Polat'ın da durumun ciddi olduğunu görüp "Ortam sakinleşinceye kadar kalsam iyi olacak." diyerek beklemeye başladığını iddia eden Durgun, zaten bu sırada da çıkışların yasaklandığını söyledi.
Durgun, Polat ile nizamiyede kaldıklarını, sonra SAT timlerinin geldiğini belirtti.
Nizamiyeye yaklaşık 200-300 metre mesafede bir grubun toplandığını da ifade eden Durgun, gruptan bir kaç el silah sesi duyduğunu, endişe ve tedirginliğinin arttığını anlattı.
Halkla kucaklaşmış
Halkın yaklaşmaması için nizamiyeden havaya ateş edildiğini duyduğunu ileri süren Durgun, "Ben vatandaşa sakin olmaları yönünde söylemlerde bulundum ve kucaklaştım." dedi.
Durgun, darbe söylentilerini de duyduğunu ancak anlam veremediğini, amacının darbecilere yardım etmek olmadığını savundu.
Vatandaşlar arasındaki bazı kişilerin grubu provake ettiğini öne süren Durgun, bir kişinin Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk'ü aradığını ve nizamiyeden içeri girmelerini söylediğini iddia etti.
Durgun'un, gruptakilerden bazılarının alkollü olduğunu söylemesi sonrası, salonda bulunan gazi ve şehit yakınları sanığa tepki gösterdi.
Gruptan bazılarının nizamiyeden girmek için zorladığını iddia eden Durgun, o sırada vatandaşların arasında bulunduğunu, geri çıktığı sırada ateş sesini duyduğunu söyledi. Durgun, "Ben kesinlikle ateş etmedim." diye konuştu.
Ateş ettiği iddia edilen şüphelilere yardım etmekle suçlandığını da bildiren Durgun, "Ben olmasam bile sonuç değişmeyecekti." ifadesini kullandı.
Kağan Polat ile vatandaşlara yardım etmek için "ileri atıldıklarını" öne süren Durgun, kan kaybını önlemek için yardım ettikleri arasında ismini sonradan öğrendiği Mustafa Zorova'nın da bulunduğunu söyledi.
Durgun, insan üstü gayret göstererek yaralanan vatandaşlara yardıma koştuğunu, ilk yardımla hayatta kalmalarını sağladığını, 112'yi arayıp hastanelere sevk etmeye çalıştığını ileri sürerek, "Hiçbir vatandaşa zarar verecek bir eylem içinde bulunmadım. Ben hiçbir şekilde ateş etmedim." şeklinde savunma yaptı.
FETÖ üyesi olduğuna yönelik suçlamayı ve örgütün kriptolu haberleşme programı ByLock'u kullandığını da reddeden Durgun, tahliye talebinde bulundu.
Çapraz sorgusunda nizamiyeyi kimin komuta ettiği sorulan Durgun, bilmediğini söyledi. Durgun, halka ateş edilme emrini de kimin verdiğini duymadığını, olayın da 2-3 saniyelik bir hadise olduğunu öne sürdü.
Duruşmada savunma yapan eski astsubay Kağan Polat, uzun yıllar terörle mücadele operasyonlarında görev yaptığını, olay tarihinde ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanlığı Personel Kurtarma Şube Müdürlüğünde görevli olduğunu belirtti.
Polat, Fransa'ya serbest paraşüt eğitimine gidecekleri eski astsubay Erdoğan Durgun'u arayıp görevle alakalı belgeleri kendisine teslim etmek istediğini söylediğini, Durgun'un Akıncı Üssü'nde bulunduğunu belirtmesi üzerine üsse gittiğini kaydetti.
Akıncı Üssü'ne 23.30 civarında şahsi aracıyla giriş yaptığını ifade eden Polat, "Erdoğan Durgun beni görüp aracımın yanına geldi. Erdoğan bana komutanların içerde olduğunu, onların güvenliğini sağladıklarını söyledi. Bende aracımda bulunan askeri üniformamı giydim." diye konuştu.
Durgun'un güvenlik maksadıyla nizamiyede bulunduğunu söylemesi üzerine birlikte nizamiyede beklediklerini ileri süren Polat, o gece yaşadıklarına ilişkin şunları anlattı:
"Nizamiyede Erdoğan'dan başka tanıdığım yoktu. Orada havacı uzmanlar ile farklı birliklerden karacı kıyafeti giyinmiş birçok asker vardı. O sırada halk nizamiye önünde toplanmaya başlamıştı. 'Burası askeri bölge askeri bölgeyi ihlal etmeyin.' diye anons edildi. Lojman nizamiyede bir grup yaklaşmaya devam ederken askerlerden havaya uyarı ateşi açanlar oldu. Gerginlik artmaya başladığında, güvenlik kulübesinde bulunan silahı emniyetim için aldım.
Grubun içerisinde tekbir getirenler vardı. Ellerinde Türk bayrakları vardı. Halkın içinden iletişim kurabildiklerimle konuşmaya başladık. Bazıları buradan kalkan uçakların Ankara'yı vurduğunu söyledi. Türk bayrağı olan vatandaşın elinden bayrağı aldım, 'Ben Türk askeriyim burada böyle iş olmaz.' dedim. Kaos ortamı iyice artmaya başladı. Ben halka 'ne olur yanınızdaki gençleri sakinleştirin' dedim. Bu kalabalık içeri girerse çok kötü şeyler olacak diye düşündüm."
Polat, bir süre sonra kalabalığın içerisinden dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ın emir astsubayı Metin Çerkezoğlu'nun geldiğini, onunla konuştuğu esnada arkadan yoğun silah sesi duyduğunu beyan etti.
Kimseye ateş etmediğini, ateş açanları da görmediğini öne süren Polat, "Vatandaşları yerde yaralı görünce Erdoğan ile yardıma koştuk. Onlarca vatandaşımıza ilk müdahaleyi yaptık." diye konuştu.
Vatandaşlara yardım etmek için canını tehlikeye attığını ileri süren Polat, kan kaybını önlemek için yardım ettikleri arasında ismini sonradan öğrendiği 15 Temmuz gazisi Mustafa Zorova'nın da bulunduğunu söyledi.
FETÖ üyesi olmadığını, örgütün kriptolu haberleşme programlarını kullanmadığını ileri süren Polat, tahliye talebinde bulundu.
Çapraz sorgusunda nizamiyeyi kimin komuta ettiği ve vatandaşlara kimin ateş açtığı sorulan Polat, nizamiyede bulunanlardan sadece Erdoğan Durgun'u tanıdığını, ateş açanları bilmediğini kaydetti.
Duruşma yarına ertelendi.
16.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, Ağrı Patnos İlçe Askerlik Şube Başkanı olarak görevliyken, 15 Temmuz darbe girişiminde Akıncı Üssü'nde gözaltına alınan sanık eski teğmen Mustafa Balcı savunma yaptı.
Balcı, OHAL sürecinde adil yargılama yapılmadığını ve sanıkların baskı altında olduğunu iddia ederek reddihakim talebinde bulundu. Balcı, savunmasına ileri bir tarihte devam edeceğini bildirdi.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra sanık Balcı'nın reddihakim talebinin yasal gerekçe ve delillere dayanmadığından oy birliğiyle reddine karar verildiğini açıkladı.
Bugün savunma yapacakları bildirilen bazı sanık avukatlarının salonda bulunmaması üzerine Başkan Giray, savunma sırası gelen sanık müdafilerinin savunma yönünden herhangi bir süre talepleri ve mazeretlerinin bulunmadığını kaydetti.
Başkan Giray ayrıca sanık müdafilerinin yarınki duruşmaya katılmamaları halinde sanık savunmalarına zorunlu müdafi atanacağını ve ilgililer hakkında yasal işlem yapılacağını bildirdi.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
17.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, planlama gereği savunma yapması beklenen sanık avukatlarının hazır olmadığından Mahkeme Başkanı Selfet Giray, avukatları gelmeyen sanıkların dosyadan tefrik edeceklerini bildirdi.
İki gündür duruşmaya gelmeyen avukatlara tepki gösteren Giray, "Avukatları gelmeyen sanıkları bu dosyadan tefrik edeceğiz. Duruşmaya katılmayacaklar, bu davanın sonucunu bekleyecekler. Bu kişiler ayrı bir zamanda diğer dosyada yargılanacaklar. O dosyada savunma için ne kadar süre isterlerse vereceğiz." diye konuştu.
Başkan Giray, davayı engellemeye yönelik hareketlere müsaade etmeyeceklerini ve bir sonraki celsede savunma vermeyen sanıkların dosyalarının tefrik edilmesini karara bağlayacaklarını belirterek, duruşmayı yarına erteledi.
18.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen duruşmada, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'i derdest eden ekipte yer alan Özel Kuvvetler Komutanlığında (ÖKK) görevli eski astsubay Ozan Turanlı savunma yaptı.
Turanlı, darbe girişiminden bir gün önce ÖKK taburunda astsubay Derviş Taş, Ayhan Carık ve Selçuk Yavuz iile beklerken üsteğmen Selçuk Topal'ın yanlarına gelerek, "Yarın saat 18.00'de Akıncı Hava Üssü'ne gideceğiz, giderken operasyon kıyafetleri yanınızda olsun. Üsse Özel Kuvvetlerin adını vererek gireceksiniz." dediğini aktardı.
ÖKK'de emirlerin sözlü olarak da verilebileceğini savunan Turanlı, aldığı emir doğrultusunda astsubay Derviş Taş ile akşam saatlerinde Akıncı Üssü'ne gidip nizamiyedekilerin yönlendirmesi üzerine 143. Filo ek binasına geçtiklerini beyan etti.
Sanık Turanlı, 143. Filo'da bekledikleri sırada eski kurmay albay Fırat Alakuş'un orada bulunan ÖKK personeline görevin değiştiğini ve Genelkurmay Başkanlığına gidileceğini söylediğini belirtti.
Kısa süre sonra filodan dışarı çıktıklarını ve bulundukları yere gelen otobüse binip Genelkurmay Başkanlığına gittiklerini anlatan Turanlı, savunmasına şöyle devam etti:
"Saat 23.30 gibi Genelkurmay karargahına geçtik. Bizim tim sona doğru binaya girdiği için katların emniyeti alınmıştı. Selçuk üsteğmenin emriyle dışarı çıktım. Çevre emniyeti aldım. İsmini bilmediğim bir yüzbaşı yanıma geldi. 'Orgenerali güvenli olarak çıkartacağız' dedi. İleriden bir başçavuş ve yüzbaşı bir orgeneralin koluna girerek getiriyorlardı. Elleri kelepçeli ve gözleri bağlıydı. Yüzbaşı bana 'Orgeneral sende' dedi. Ben de generalin düşmemesi için koluna girdim. Yüzbaşının öncülüğünde helikoptere bindik birkaç dakika sonra Akıncı Üssü'ne indik."
Turanlı, helikopterden indikten sonra aynı tugayda görev yaptığı üsteğmen Mehmet Aytaç'ın Genelkurmay Başkanı'nın emri ile Akıncı'da bekleyeceklerini söylemesi üzerine sabaha kadar orgeneralin bulunduğu binanın çevresinde beklediğini kaydetti.
Tutuklandıktan iki hafta sonra Genelkurmaydan getirdikleri orgeneralin, Yaşar Güler olduğunu öğrendiğini ileri süren Turanlı, darbe girişiminden haberi olmadığını, verilen emir gereği Genelkurmaya gittiğini savunarak tahliye talebinde bulundu.
Sanık Turanlı, çapraz sorgusunda müşteki avukatlarının sorularına cevap vermedi.
Cumhuriyet Savcısı Adnan Gümüş'ün "Bir generali elleri kelepçeli gördüğün anda size verilen emrin hukuksuz olduğunu anlamadın mı?" sorusu üzerine Turanlı, "O gece Genelkurmay karagahında birkaç el silah sesi geldiği için generali bir tehdit olarak değerlendirdim." diye cevapladı.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 473 sanık (ilk 486) Darbe/Akıncı Hava Üssü' davası
(19 Mayıs 2018, 12:49)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: